Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Tanrı’nın Krallığı (Egemenliği) ve Eski Antlaşma

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
soner




Mesaj Sayısı : 3323
Kayıt tarihi : 31/05/10

Tanrı’nın Krallığı (Egemenliği) ve Eski Antlaşma Empty
MesajKonu: Tanrı’nın Krallığı (Egemenliği) ve Eski Antlaşma   Tanrı’nın Krallığı (Egemenliği) ve Eski Antlaşma Icon_minitimeSalı Tem. 20, 2010 4:24 pm

Tanrı’nın Krallığı (Egemenliği) ve Eski Antlaşma
Graeme Goldsworthy
İnsanın günaha düşüşü (Yaratılış 3) krallığın varlığında bozulmaya ve bölünmeye neden oldu. İsyankar insan Tanrı’ya karşı artık boyun eğmeye istekli değildi ve bahçeden atılmanın acısını çekmeliydi. İnsan günaha düşerken, yaratılış da onunla birlikte düşecek şekilde yapıldı. Toprak lanetlendi, doğa insanın egemenliğine meydan okudu

Eski Antlaşma ve Kutsal Kitap Teolojisi üzerine Moore Theological College, Sydney’de konferanslar vermiştir. Emeklidir ve “Kutsal Kitap Yorumlama” derslerinin konuk konferansçısıdır.

Kutsal Kitap’ın teması Tanrı’nın krallığıdır. Bu, Kutsal Kitap’ın hikayesinin başladığı ve bittiği yerdir. Kurtuluş, Tanrı’nın günahkar kişiyi krallığına istekli ve kabul edilebilir hale getirerek günahkarı krallığına dahil etmesidir. İsa vaazına başladığında, Tanrı’nın egemenliğinin ‘yaklaştığını’ beyan etti. ‘Tanrı’nın egemenliği’ kelimesi Eski Antlaşma’dan gelmez fakat kavram oradan gelir. Açıkça görülüyor ki, İsa’nın dinleyicileri Eski Antlaşma eğitimlerinden öğrendiklerine dayanan ‘krallık’ kavramına sahiptiler. Bu dinleyiciler; İsa’nın sözlerinin, İsrail’in beklentisi ve ümidi olan gerçekleşmenin İsa’da olacağını anlamış olmalılar.

Peki o zaman Tanrı’nın krallığı Eski Antlaşma’da nasıl görünür ve İsa’nın vaaz ettiği müjdeye nasıl bir temel hazırlar? Bu önemli bir sorudur çünkü Eski ve Yeni Antlaşma’nın ilişkisi konusunda şu an birçok görüş vardır. Aslında, Eski Antlaşma, ikinci yüzyıldan bu yana Hıristiyanlar için en büyük problem olmuştur. O zamanlarda Maricon, Eski Antlaşma’nın Tanrı’sının Yeni Antlaşma’nınkinden çok farklı bir Tanrı olduğuna inandığından dolayı, Eski Antlaşma’nın Hıristiyanlar tarafından reddedilmesini teklif etti. Marcion’un basitçe yaptığı şey, Hıristiyanların Eski Antlaşma’yı yorumlama ve kullanma sorunlarını ifade etmek ve çok negatif bir çözüm sağlamaktı; örneğin, Eski Antlaşma’yı terk etmek gibi.

Tarihsel Anlamını Yitirmek
Birçok tutucu Hıristiyan, Yeni Antlaşma’da İsa’nın Eski Antlaşma’yı tamamlayıcı tanıklığını gördükleri için Eski Antlaşma’yı terk etmediler. Buna rağmen, onun mesajını Hıristiyan yoluyla nasıl yorumlayabilecekleri konusu problem olarak kalmaya devam etti. Bu zamandan beri, kilise içinde birçok Marconist akımları sırayla ortaya çıktı ve basitçe Eski Antlaşma’yı reddetmeye başladılar. Eski Antlaşma’yı kurtarma çabası onun kötü kullanılmasına neden oldu. İskenderiye okulu aydınları, mecazi yorumlama (alegori) metodu geliştirdiler, bu şekilde Eski Antlaşma’nın yalın tarihselliğini ve gizli Hıristiyan mesajını göz ardı ettiler. Tabii ki bu, isteyen herkesin metni istediği gibi yorumlayacağı anlamına geliyordu. Bu okuma metodu, açıkçası Hıristiyan anlayışını metne empoze etmeydi. Her ne olursa olsun; sonuç, Eski Antlaşma’nın tarihsel önemini aşamalı bir şekilde kaybetmesiydi.

Birçok Ortaçağ yorumlama tekniği mecazi yorumlama metoduyla savaştı ama tatmin edici alternatif metod olmayı hiçbir zaman başaramadı. Bu sıralarda Reform hareketinin ‘Kutsal Yazıların dört anlamı’ geniş kesim tarafından kabul edilmişti. Metnin dört farklı anlamı tutulmaktaydı: ‘yalın hali[1], mecazi, ahlaki ve eskatolojik (son günler)’. Fakat yalın-tarihsel anlamına az değer verilirken, diğerleri sağlıklı yorumlamaya temelleri yerine daha çok kilisenin yetkisi üzerine kuruldu. Kazara ortaya çıkmayan bu yöne dikkat etmemiz gerek. Eski Antlaşma’nın tarihsel anlamıyla, Ortaçağ kavramı olan Tanrı lütfunun öncelikle Hıristiyandaki işleyişi birlikte yitirildi. Buna ters olarak, Eski Antlaşma’nın tarihsel anlamının Reformcular tarafından yeniden toparlanmasını, Tanrı lütfunun günahkar insana gösterdiği davranışın müjdedeki tarihsel gerçeklikten dolayı gerçekleştiği görüşü izledi.

Gerçek şudur ki, kurtuluş tarihinin açık kavramı, Tanrı’nın yaptığı objektif davranışlar olarak görülür ki, bunlar insanların iç güdüsel mistizminin düşmanıdır. Bu sadece ortaçağ kilisesi tarafından işaret edilmedi. Ancak, ne yazık ki bugün ki Protestan Müjdecilerinin birçoğunun karakterini de göstermektedir.

Protestanların Eski Antlaşma’yı Kullanımı
Birçok müjdeci hoşlansa da hoşlanmasa da; tüm Kutsal Kitabın yetkisinin ve esinlenişinin, Eski Antlaşma’yla birlikte üzerlerine bir eğer gibi ağır şekilde oturduğunu kabul eder. Sonuç olarak, iki Antlaşma arasındaki ilişkinin problemine yönelik birçok çözüm görmekteyiz. Bu nedenle açık iki hatadan dikkatlice kaçınılmalıdır:

1. Birçok kişiyi Eski Antlaşma’daki büyük çeşitlilikteki insanların hikayeleri cezbeder. Amaç Tanrı’nın itaatkar (tanrı sayar) veya isyankar (tanrıyı izlemeyen) bireylerle nasıl ilgilendiğini resimlendirmektir. Sonuç nedir ? Bizim izleyebileceğimiz örnekten başka öteye gidemeyen, ahlaki uygulama ve kaçınmamız gereken bir örnektir. Bir yapı ve dinamik gelişme anlamı olmadığından dolayı, her hikaye veya Kutsal Kitap metni, Tanrı’nın süreç içinde açıkladığı esinleme çerçevesinden izole edilerek ele alınır. Sonuçta, Eski ve Yeni’nin ilişkisi müjde gerçeğini örneklemekten fazla öteye gitmez.

2. Diğer popüler hata Dispensationalizm[2]’tır. Dispensationalizm’in övülecek tarafı Eski Antlaşma’yla çok ciddi ilgilenmesidir. Bununla birlikte, Eski Antlaşma’yı Yeni Antlaşma’dan tamamen ayrı bir antlaşma (aslında, antlaşmalar serisi, silsilesi) olarak görür. Tanrı Eski Antlaşma’da insanı kurtarmak için Yeni Antlaşma’nın müjdesine göre çok farklı bir yol kullanır. Tanrı’nın yalnızca müjde aracılığı olmadan da, İsrail’in tarihiyle ve peygamberliğiyle ilgilendiği görülür. Eski Antlaşma o zaman Hıristiyan için sadece, İsrail’e yönelik ileride gerçekleşecek peygamberliklerle ilgilenmesi anlamına gelir. Gerçekte Kutsal Yazılardan çıkarılmayan fakat Kutsal Kitap’ın doğruluğunu koruyan yorumlama prensipleri olarak görülen kurallar, -dispensationalizm içinde- Eski Antlaşma’daki bir ülke olan İsrail’e yönelik peygamberlikleri ve İsrail’in tarihinin müjdeyle olan önemli ilişkisini sınırlandırır. Tarihsel hikayeleri Hıristiyanlara yönelik anlaşılır kılmak için, özenle hazırlanmış detayları, Yeni Antlaşma’nın temel bütünlüğünü ve Eski Antlaşma’nın tarihsel önemini yorumlayan kontrolsüz tipolojik[3] yorumlama yöntemi inşa eder.

Luther Eski Antlaşma’yı yalın okumanın önemini vurguladığında, Yeni Antlaşma’dan koparılmış şekilde (dispensationalistlerin demek istediği şekilde) olması gerektiğini kastetmedi. Luther için yalın okuma, hem Eski Antlaşma’nın vaatlerini ve hem de bunun İsa Mesih’te gerçekleşmesini içerirdi.

Tanrı Krallığının Birleştirici Teması
Şimdi Tanrı egemenliğinin temasını, Kutsal Yazılardaki gerçekliği ayırt edebileceğimiz gerçeği temeline dayalı olarak birlikte inceleyelim. Bu egemenlik üç temel yönü içerir:

1. Egemenliğe bağlı olanlar. Bu Tanrının halkıdır.

2. Egemenliğin kapsadığı alandır. Burası Tanrı’yla başka tanrıların Rab olamadığı halkının ortasıdır/arasıdır.

3. Egemen olanın ilişkisi. Bu Tanrı’nın kurduğu O’nun egemenliğinin doğası ve ona bağlı olanların O’nun sonsuz ve değişmeyen karakteridir.

Kutsal Kitap’ta Tanrı’nın krallığının görülen kavramlarını, şu öğeleri yazarak özetleyebiliriz: Tanrı halkı, Tanrı’nın yeri(nde), Tanrı’nın krallığı(nda).

Aden’deki Krallık
Tanrı’nın ilk egemen yönetiminin işareti yaratılıştır. Yaratılışın önemini ne kadar anlatsak da abartmış olmayız çünkü gerçeği anlayışımız için temeli oluşturur. Bu olay Tanrı’nın herkes üzerinde olan hakimiyetini ve Tanrı’nın yarattığı şeylerin gerçekliğinin temelini oluşturur. Tanrı’nın yaratılış heyecanının doruk noktası, şimdi göz atmakta olduğumuz, kurulmakta olan bir çeşit krallıktır. Aden’de Tanrı kendi halkı olan Adem ve Havva’yı, kendi benzerliğinde ve geri kalan yaratılışın üzerine hakim olması için Kendi egemenliğini yansıtacak şekilde yarattı (Yaratılış 1:26). Tanrı’nın kendi egemenliği, Tanrı’nın insanın özgürlüğünün sınırlarını krallık içinde denemesiyle (test etmesiyle) somutlaştı (Yaratılış 2:15-17). Krallığın varlığının bereketleri, insanın Tanrı’yla ilişkisinde ve insanın yaratılışla ilişkisinden oluşur. Doğa insanın egemenliğine itaatkar idi ve onun ihtiyaçlarını ürünle tedarik ediyordu. Kurtuluşun tabii ki, prototip krallıkta yeri yoktu, çünkü insan krallık içinde yaratıldı ve kurtuluşa (kurtulmaya) ihtiyacı yoktu.

İsrail Tarihinde Krallık
İnsanın günaha düşüşü (Yaratılış 3) krallığın varlığında bozulmaya ve bölünmeye neden oldu. İsyankar insan Tanrı’ya karşı artık boyun eğmeye istekli değildi ve bahçeden atılmanın acısını çekmeliydi. İnsan günaha düşerken, yaratılış da onunla birlikte düşecek şekilde yapıldı. Toprak lanetlendi, doğa insanın egemenliğine meydan okudu ve insanın varlığı şimdi artık bahçenin dışındaydı. Fakat yargı ve lütuf ele ele gittiler. Tanrı düşüşü tersine çevirecek amacını, kadının soyundan gelecek olan tohumla beyan etti (Yaratılış 3:15). Yaratılış 4. bölüm ile 11. bölüm arası itaatkar ve isyankar iki farklı insan soyunu gösterir. İsyankar soy, insan günahını ve günahın varlığının Tanrı’nın yargısına davet çıkarışını anlatırken, itaatkar soy ise Tanrı’nın kendisine bir halk yaratışına yönelik Tanrı’nın lütfunun amacını gösterir. İtaatkar (Tanrısayar) soy bizi önemli antlaşma vaatlerinin verildiği İbrahim’e dek götürür.

Bu vaatlerin üç odak noktası vardır:

1. Tanrı İbrahim’in soyunu büyük bir ulus yapacak.
2. İçinde yaşabilecekleri bir ülke verilecek.
3. Onlar ile Tanrı arasında özel bir ilişki kurulacak.

Yaratılışın geri kalanı ataların gerçek tecrübeleri ile vaat arasındaki gerilimi anlatır. Her şey vaatlerin gerçekleşmesine karşı işe yaramış göründü, böylece Tanrı’nın vaat sözüne iman etmek, geriye yapılması gereken tek şey olarak bırakıldı. Vaade karşı görülen en büyük şey, Yakup’un soyunun Mısır’da acımasız kölelik altında acı çekmesi olarak görüldü.

Antlaşmanın İbrahim’le ve İsrail’in Mısır’dan kurtuluşuyla olan ilişkisi, Mısırdan Çıkış 2:23, 24’te açıkça görülebilir: “Aradan yıllar geçti, bu arada Mısır Kralı öldü. İsrailliler hâlâ kölelik altında inliyor, feryat ediyorlardı. Sonunda yakarışları Tanrı'ya erişti. Tanrı iniltilerini duydu. İbrahim, İshak ve Yakup'la yaptığı antlaşmayı anımsadı.” Mısır’dan büyük çıkışın her detayına burada yorum yapamayız, fakat onun ana özelliklerine dikkat edebiliriz çünkü, bu olay Kutsal Kitap’taki kurtuluş modelini şekillendirmektedir.

Kurtuluşa neden olan şeyin sadece lütuf olduğunu görürüz. Bu Tanrı’nın İbrahim’e lütufkar vaadinin temeli üzerindedir ve Tanrı’nın kurtarması için İsrail’in yapması gereken iyi işler temelinin hiçbirinin üzerinde değildir. Bir sonraki dikkat etmemiz gereken şeyler, Mısır’ın ve firavunun gerçek kölelik olduğudur ki, bunlardan kurtuluş sağlanmıştır. Firavun’un yüreğinin iki kat açıkça katılaştırılması, İsrail’in bu kölelikten kendisini özgür kılamayacağını gösterir, ancak İsrail buyruğa uymalıydı, “Korkmayın!” dedi, “Yerinizde durup bekleyin, RAB bugün sizi nasıl kurtaracak görün. Bugün gördüğünüz Mısırlılar'ı bir daha hiç görmeyeceksiniz” Mısırdan Çıkış 14:13. Buna bela mucizelerini ve denizin açılmasını, İsrail’in çölde korunmasıyla birlikte eklersek, İsrail’in neden tarihte geçmişe bakarak, Tanrı’nın kendilerini güçlü işleriyle kurtarışını övüp tekrar ettiklerini görebiliriz (ör. Mısırdan Çıkış 15; Yasa’nın Tekrarı 6:20-24; 26:5­-10; Yeşu 24:5-13; Mezmur 78; 105; 106; 114; 135; 136; Nehemya 9:9-15).

Tanrı Sina dağında antlaşma koşullarını verdiğinde, İsrail’e kendi halkı olarak seslendi. Musa’nın yasasının, kurtuluş işlerinin bir programı olmadığı açıktır. Kurtuluş lütufladır ve Sina’daki antlaşma İsrail kurtulsun diye değil, İsrail kurtulduğu için verildi. Yasa bundan dolayı krallık halkının bir bildirgesidir. Tekrarlamalıyım ki, bu konuya yönelik İsrail tarihini sıralamak için burada yeterince yer yoktur. Fakat ortaya çıkan bir modeli rahatça gözlemleyebiliriz:

1. Krallık vaadi İbrahim’e verildi.

2. İsrail’i Mısır’dan çıkaran Tanrı’nın yaptığı işler kurtuluş işlerinin eksiksiz ve nihai işleriydi.

3. Sina, Tanrı halkı İsrail’in objektif anayasasının işaretiydi.

4. Krallığa giden yoldaki kurtuluş, İsrail’i Kenan diyarına sahip olmayı da içeriyordu. Yeşu önderliği altında devam eden Kenan’ı fethetme modeli, Tanrı’nın gücünün kurtuluş işindeki gücünün gösterilmesiydi.

5. Birleşik krallık kurulmasına doğru ilerleyen Hakimler periyodu boyunca geliştiği görülen ilerlemeler (mükemmel olmamasına rağmen), Teokrasi - Tanrı krallığı altındaki ülke –prensibinin bir gösterişiydi.

6. Tanrı’nın meshedilmişi Kral Davud ve onun soyunun yönettiği gibi, Sina antlaşması da, Tanrı’nın İsrail üzerindeki krallığının aracılığını yapmıştı ve bu yönetimin odak noktası, Kudüs’teki tapınak aracılığıyla kuruldu.

Bir kez daha Tanrı’nın egemenliğinde, Tanrı’nın seçtiği yerde, Tanrı halkının temel karakteristiğinin ve Tanrı’nın İbrahim’e vaatlerinin Tanrı’nın krallığında yanıtlanışının açık bir ifadesini görüyoruz. İsrail’in M.Ö. 922 ile M.Ö. 586 arasındaki gerileyişi ve düşüşünden dolayı, tarih bize bu durumu fazla basitleştirmemize izin vermiyor, ve bu bize Davud ve Süleyman’ın yönetimindeki vaadin gerçekleşmesinin doğasına yönelik ciddi sorular üretiyor. Bazı kesin yollardan İbrahim’e verilen vaadin fiziksel karakteristikleri gerçekleşti (yerine geldi): “Böylece RAB atalarına vermeye ant içtiği bütün ülkeyi İsrailliler'e vermiş oldu. İsrailliler de ülkeyi mülk edinip buraya yerleştiler. RAB atalarına ant içtiği gibi, onları her yönden rahata erdirdi. Düşmanlarından hiçbiri onların önünde tutunamadı. RAB hepsini onların eline teslim etti. Dan'dan Beer-Şeva'ya kadar Yahuda ve İsrail halkının her bireyi Süleyman'ın yaşamı boyunca kendi asması ve incir ağacı altında güvenlik içinde yaşadı. – 1. Krallar 4:25

Aden’in krallık Cennet modelinin aynı yansımasını, sonraki referanslarda vaat edilen ülkedeki süt ve bal akan yer ifadesiyle ifade edilişini görebiliriz (ör. Yasa’nın Tekrarı 8:7-10). Aden Tanrı’nın vaatlerinde yansıtılmaya devam edecektir. Ancak, Aden’in dışında olan (günaha) düşmüş bir dünyada herhangi bir gerçekleşme[4], düşmüşlüğün parçası olarak kalmaya devam etmektedir. Tanrı krallığına yönelik peygamberliklerin ve İbrahim’e verilen vaatlerin en son gerçekleşmesinin, yaratılışın şu an ki düşmüş konumundan ayrı/farklı bir yerde olması gerektiğinin nedeni budur. Böylece, Davud’un ve Süleyman’ın krallığına yönelik vaatlerin görkemli bir şekilde gerçekleşmesine rağmen, bunlar düşmüş dünyada düşmüş insanların krallığıydı. Bu krallıklar kendiliğinden asla kalıcı olamazdı. Çünkü mükemmel değildi. Fakat krallık bölündüğünde, vaatlerin gerçekten gerçekleşmesi bir problem oldu. Bu duruma yönelik yanıt İsrail’in peygamberlerinden geldi: Peygamberlerin başlıca fonksiyonları Tanrı’nın antlaşmasına karşı işlenen günahlardan dolayı İsrail’in gerileyişini yorumlamak ve her şeyin yenileneceği, mükemmel yapılacağı, kalıcı ve görkemli gelecek bir güne işaret edip, Tanrı’nın sadakatini tekrarlamaktı.

Peygamberlikteki Krallık
Geleceğe yönelik peygamberliğin açık karakteristiği, geçmiş tarihteki örneklerinden alınan terimleri, geleceğe yönelik terimlerde kullanmasıdır. Tanrı, Kendi halkının son kurtuluşu için harekete geçtiğinde, kölelik zamanından vaat edilmiş ülkedeki teokratik devlete dek gerçekleşen olayların bir tekrarı olacaktır. Onların sürgüne götürülüşü ikinci bir köleliktir, oradan kurtuluşları ikinci ‘Mısırdan Çıkış’tır. Çöl’den geçen ikinci bir yol toprakların ikinci kez ele geçirilmesine yönlendirecektir. Kudüs ve tapınak yeniden inşa edilecek ve Davud’un krallığı bir kez daha Tanrı halkını yönetecektir.

Bunları tümü sadece bir tekrar değildir. Çünkü, tüm süreç ruhsal ve doğaüstüdür. Peygamberlikteki ‘Mısırdan Çıkış’ kurtuluşu günahların bağışlanmasını ve antlaşmanın yüreklere yazılmasını içerir. İnsan doğası Tanrı’nın yasasına mükemmel derecede uyum sağlayabilecek şekilde değiştirilecektir. Topraklar (veya ülke) Aden’in verimliliğini yansıtacak ve doğa artık kendisiyle ve insana yönelik tuhaf (garip, düzensiz olaylar – örneğin. deprem, yer kaymaları vs.) olmayacaktır. Aslında, yenilenme gökyüzümüzü ve dünyayı yeniden yapmayı da içerecektir. Bazen peygamberler bilerek yenilenmiş İsrail temasını yenilenmiş Aden temasıyla iç içe karıştırmıştır (Hezekiel 36:35; Yeşaya 51:3). Bu şekilde, Hezekiel yeni tapınaktan akan yaşam ırmağını ve yanında yeşeren yaşam ağacını betimler (Hezekiel 47:3-12; Esinleme 22:1-2).

Şimdi can alıcı soru şudur: Tüm bunlar ne zaman gerçekleşti? Açıkça, Babil’den çıkarak gerçekleşen tarihsel yenilenme beklenmeyen gerçekleşme değildi. Gerçekleşmenin çok soluk fiziksel özellikleri bir dereceye dek oradaydı. Fakat, Ezra ve Nehemya’da okuduğumuz yenilenme, Davud’un ve Süleyman’ın günlerindeki görkemli parlak günleri gölgede bırakacak derecedir, hatta onlar eş düzeyde olmaya bile yaklaşamadılar. Bu hayal kırıklığının ortasında, Çıkış-sonrası peygamberleri[5] (Hagay, Zekeriya ve Malaki) hala gelecekteki büyük Rab’bin gününe işaret eder.

Yeni Antlaşma’da Krallık
Yeni Antlaşma her ne kadar krallığı ilişkin çeşitli açıklamalı anlatımlar sağlasa ve ruhsal seviyedeki gerçekliğine odaklansa da, Eski Antlaşma’da varolduğu gibi krallığın temel yapısı aynıdır. Yeni Antlaşma’nın ruhsal vurgusundan dolayı, bazı Hıristiyanlar (özellikle dispensationalistler) Eski Antlaşma’da vaat edilen krallığın Yeni Antlaşma’daki krallık olmadığını işaret ederler. Bu sorumuzun yanıtını, İsa’nın ve Elçilerin tanıklıklarının karar vermesine izin vermeliyiz. Yeni Antlaşma’da her yerde beyan edilen müjdenin krallığı Eski Antlaşma’daki beklentilerin gerçeklenişi olduğu bizim ikna olduğumuz görüştür.

1. Tanrı’nın Halkı. Bu temanın İsrail ile değil Adem’le başladığını görmüştük. Teolojik olarak, Aden bahçesindeki Adem, vaat edilen ülkedeki İsrail’in karşılığıdır. Peki bu öğelerin Yeni Antlaşma’daki karşılığı nedir? Adem Tanrı oğludur (Luka 3:38). İsrail Tanrı’nın halkıdır : “Tanrınız olacağım. Siz de benim halkım olacaksınız.” Levililer 26:12. Bu antlaşma formülü İsrail’i temsil eden kralda kişiselleştirildi: “Ben ona baba olacağım, o da bana oğul olacak.” 2. Samuel 7:14. İsrail aynı zamanda Tanrı oğlu olarak çağrıldı: “Çocukluğunda sevdim İsrail'i, Oğlumu Mısır'dan çağırdım.” Hoşea 11:1. Luka 3.bölümü soy ağacı İsa’nın gerçek Adem Oğlu olduğunu açıkça gösterir ve bu Snoptik İncillerde (Matta, Markos, Luka ve Yuhanna) ‘Adem Oğlu’ ünvanıyla ifade edilir. İsa, Tanrı’nın hoşlandığı ‘Sevgili Oğul’dur (Luka 3:22). Gerçekten de öyle. Luka bu vaftizdeki beyanı, İsa’nın Tanrı Oğlu olduğunu göstermek için Adem’den bu yana soy ağacında gösterir.

İsa’ya hem kusursuz Adem ve hem de kusursuz İsrail olarak bakılır ki, kendisi Tanrı halkındandır ve İbrahim’in soyuna yönelik tüm vaatlerin yapıldığı kişidir (Bkz. Galatyalılar 3:16). İsa Adem Oğlu (insanoğlu) olarak Adem’in başaramadığını başarır; ve aynı şekilde gerçek İsrail’in başaramadığını yapan gerçek İsrail’dir. İsa’nın Şeytan tarafından çölde denenmesi hikayesi, böylece Şeytan’ın Aden bahçesinde Adem’i yenmesini tersine çevirişini göstermektedir. Eğer İsa gerçek Tanrı halkından, gerçek Adem ve gerçek İsrail ise, o zaman İsrail’in yenilenişine yönelik her şey O’nda gerçekleşmek zorundadır.

Böylece Mesih’in müjdesini vaaz eden Pavlus, İsrail’in umuduna yönelik kendini işaret etmektedir (Elçilerin İşleri 26:6,7; 28:20). Elçinin sürekli tanıklığını yaptığı kişi gerçekleşen Mesih’tir (bkz. 2. Korintliler 1:20). Kişinin Tanrı halkından biri olması için imanla Mesih’e birleşmesi gerekir (Yuhanna 1:12; 2. Korintliler 5:17; vs.).

2. Tanrı’nın Yeri. İsrail’in umudu Siyon’a, Tanrı’nın halkıyla birlikte oturduğu yere dönmek idi. Eğer Davud’un oğlunun egemenliğini ve tapınağı arıyorsak, Yeni Antlaşma Siyon’un bize nerede olduğunu söylemek zorundadır. Çünkü, İsa egemenliğin verildiği Davud Oğlu’dur, Siyon O’nun olduğu yer yani Cennet’tir. Tanrı’nın krallığı İsa’nın huzurundan ayrı bir yer değildir ve krallık İsa’nın huzurundan ayrılamaz (İbraniler 12:22).

Tanrı’nın yerini düşünürken, yeryüzündeki mülküne ilişkin kavramlarına fazla odaklanmamak önemlidir. Eski Antlaşma’da vaat edilen toprakların öneminin yani ününün, Tanrı’nın yeri kavramına temel oluşturulmasına izin verilmemelidir. Vaat edilen topraklar olan Kenan’ın, Aden bahçesinde temeli atılan gerçekliğin dünyasal ifadesi olduğunu hatırlamamız gerekir. Fakat Aden bile Tanrı’nın huzuru olmadan Aden olamaz. Levililer’in bize ders vermesine izin verelim. İsrail halkının Tanrı’nın huzuruna gidebilmesi için Levililer kabilesi kahinler olarak seçildi (Kahin[6], Tanrı’nın huzuruna girmesine izin verilen kişidir). Tanrı Musa’ya, kahinler krallığı yapma amacı olduğunu söyledi (Mısırdan Çıkış 19:6). Bu gerçek bütün Hıristiyanların kahin olmasında gerçekleşti (1. Petrus 2:9). Bu anlamda Levililer Tanrı’nın huzuruna kabul edilen, ideal ilişkide Tanrı halkını temsil ediyordu. Levililer dışında tüm kabilelere miraslarına göre mülkleri paylaştırılmıştı. İsrail’in gerçek temsilcisi olan Levililer’e daha büyük hediye verilmişti: “Kardeşleri arasında mülkleri olmayacak. RAB'bin onlara verdiği söz uyarınca, RAB'bin kendisi onların mirası olacak.” Yasanın Tekrarı 18:2.

Gerçek krallığın kahinlerini yapmanın yolu müjdenin vaaz edilmesidir. En büyük miras kahinlikle ilişkilidir, arazi yasalarıyla değil. İşte Yeni Antlaşma’nın Hıristiyanlara ilişkin uyguladığı kahinlik budur, çünkü onlar Mesih İsa aracılığıyla Tanrı’nın huzuruna girebilebilir. Böylece İsrail’in umudu bizi müjdenin bereketlerine yönlendirir. İbraniler yazarının tanımladığı İbrahim’in imanı sonuç imanının terimleridir (İbraniler 11:13-16).

3. Tanrı’nın Krallığı. Teokrasi kavramı Tanrı’nın halkı olarak yapılan bir seçimle ve bu halkın uyması gereken antlaşma düzeninde kuruldu, gelişimini krallık içinde buldu. Tanrı’nın meshedilmiş kralının yönetimi, tapınağında varlığıyla beraber İsrail içinde temel krallık görüntüsünü verdi. Tanrı Aden bahçesinde ‘yürüdüğünde’, O’nu temsil eden bir sembole ihtiyacı yoktu. Fakat insanı Tanrı’dan ayıran günaha düşmüş dünyada fiziksel sembol verildi. Tapınak aynı anda Tanrı’nın huzurunun insanlar arasında oluşunu ve kutsal Tanrı ile günahkar insanın ayrılığını temsil etmek için verildi.

Süleyman’ın tapınağı, M.Ö. 586 yılında yok edilene dek, Tanrı’nın yerleştiği ve yönettiği yerin sembolü idi. Peygamberlik, İsrail’e Siyon’da Tanrı’nın egemenliğinin merkezi olacak olan yeniden inşa edilen tapınağın umudunu yerleştirdi.

Yeni Antlaşma’nın bakışına göre, Eski Antlaşma’nın Tanrı’nın egemenliği ve tapınağa yönelik peygamberlikleri müjdede gerçekleşti. İsa’nın dirilişi sadece tapınağın yeniden inşa edilmesi değil (Yuhanna 2:19-22), fakat aynı zamanda Davud soyunun krallığının yeniden tahta geçmesidir (Elçilerin İşleri 2:30,31). Gerçek tapınak İsa’nın şu an egemenlik sürdüğü Cennettir (Elçilerin İşleri 2:33,36; İbraniler 8:1,2). Hıristiyanlar şu an Rablerinden ayrı olmalarına rağmen (bizler yeryüzünde, O ise Cennette), Kutsal Ruh tarafından yaratılan başka bir tapınak vardır, böylece Hıristiyan ile göğe yükselmiş Rab birleşir (2. Korintliler 6:16; Efesliler 2:11-22; 1. Petrus 2:4-Cool.

Yeni Antlaşma İstefanos’un, Tanrı’nın tapınağının elle yapılmış konutlarda oturmadığı iddiasını geliştirir (Elçilerin İşleri 7:47-50). Aslında, tapınağa yönelik peygamberlik sonuç olarak göksel konuta işaret eder ve peygamberlikler, Aden’in benzerliğinde, tapınağın Tanrı olduğu, sembolik tapınağa ihtiyaç duymayan olarak yanıtlanır (Esinleme 21:22).

Bazı Sonuçlar
Kutsal Kitabın tüm vaatleri İsa Mesih’te gerçekleşir. Eski Antlaşma’nın gitgide açılarak gösterilen krallığa yönelik esinlemesinin her öğesi, İsa Mesih kişiliğinin beden alışına yönelir. Tanrı’nın krallığının objektif gerçekliği Mesih’tedir. O Tanrı’nın gerçek halkıdır. O’nun krallığını oluşturan bizlerde O’nun huzuru Tanrı’nın huzurunu işaret eder. O’nun sözleri tüm yetkiyle Tanrı’nın yöneten sözü olarak bize ulaşır. Yeni Antlaşma’da, İsa’nın gelişiyle egemenliğin ‘yaklaştığını’ beyan etmesi, bizi bir gün her şeyin yok edileceği gerçeğine işaret eder. Bu yok ediliş, Esinleme 21 ve 22’de açıklandığı gibi, Mesih’in bedende yaptığı eksiksiz işlerin, yaşamın ve ölümün sonucudur. Esinleme’nin ejderhasına (Esinleme 12:11; 20:22) karşı kazandığı büyük zafer temelde iki bin yıl önce İsa Mesih’teki bizim için kazanılan zaferdir.

Müjdeyi anlamak –(yani Mesih’in bizim için yaşamı, ölümü ve dirilişi)– eskatolojiyi (son günler) anlamaktır. Müjde ve sadece müjde, Esinleme’de açıklanan egemenliğin yok edilişine ilişkin yaklaşılan süreç için anahtardır. Esinleme bölümünde müjde temeli üzerine henüz kurulmamış hiçbir yeni kavram veya prensip yoktur. İsa’nın ikinci gelişi ve tüm Kutsal Kitap eskatolojisi (son günler) müjdenin tüketilişini (yok edilişini) içerir. Mesih’in birinci gelişi, O’nun ikinci gelişine yönelik olayların doğasını belirler. Eski Antlaşma temelli müjdeyi anlamaya yönelik bir çerçeveyi kurmaktan biraz daha fazlasını yaptık. En önemlisi, bu çerçeve müjdenin objektif (nesnel) ve tarihsel doğasını inşa eder ve bizi subjektif, karikatür müjdeden kurtarır. Eski Antlaşma’daki tüm vaatler ve umutlar İsa Mesih’in kişiliğinde gerçekleştiğine göre, Tanrı’nın doğruluğunun O’nda tamamlandığını biliriz. Tüm Kutsal Kitap’ı tutarlı ve birleşmiş esinleme olarak okumak, Tanrı’yla birlikte olabilmek için gerekli doğruluğun, bizim dışımızdaki Tanrı’nın Mesih’inde olduğunu kabul etmeye zorlar.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Tanrı’nın Krallığı (Egemenliği) ve Eski Antlaşma
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Eski ve Yeni Antlaşma Arasındaki Farklar
» Eski Fenerler.. Eski Gemiler..
» Korkunun Kralligi
» İslamiyet'e Yöneltilen “Uzak Tanrı” Eleştirisi Üzerine
» Tanri Bile Aglar

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Bilgi Köşesi :: Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslâmiyet-
Buraya geçin: