Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Eski ve Yeni Antlaşma Arasındaki Farklar

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
soner




Mesaj Sayısı : 3323
Kayıt tarihi : 31/05/10

Eski ve Yeni Antlaşma Arasındaki Farklar Empty
MesajKonu: Eski ve Yeni Antlaşma Arasındaki Farklar   Eski ve Yeni Antlaşma Arasındaki Farklar Icon_minitimeSalı Tem. 20, 2010 4:09 pm

Eski ve Yeni Antlaşma Arasındaki Farklar
George Bristow
Eski Antlaşma'nın ciddi bir şekilde incelenmesi onun Yeni Antlaşma'yla olan ilişkisi konusunda bazı sorunların ortaya çıkmasına yol açar. Buraya kadar yaptığımız çalışmalarda İbranî kutsal yazılarının Isa Mesih'in gelişiyle ilgili olarak yolu hazırlayışını ve Yeni Antlaşma'nın da onu nasıl açıkladığını göstermeye çalıştık. Ancak bir takım meraklı yada kuşkucu okuyucular için bazı sorular henüz yanıtlanmamış gibi gözükebilir. Özellikle Yeni Ahit döneminde bazı konularda Tanrı'nın neden düşüncesini değiştirmiş gibi gözüktüğü sorulabilir. Tanrı iki antlaşmada gerçekten tutarlı mi davranmaktadır? Buradaki konuları birbirleriyle bağlantılı iki guruba ayırabiliriz:

1- Eski Ahit'teki kutsallık standardı neden bazı Yeni Ahit'tekinden daha düşük gözükmektedir? Kölelik, çok eslilik yada "kutsal savaş" gibi bazı sosyal çarpıklıklara neden müsamaha gösterilmiştir? Örneğin, Tanrı'nın bazı durumlarda İsrail'den inançsız düşmanlarını acımadan yok etmesini isterken Yeni Ahit'te ise halkından düşmanlarını sevip onlar için dua etmesini istemesi tutarlı midir? Bu tür konularda yeni antlaşmanın standartlarının neden daha yüksek siki ve daha "ruhsal" gözüktüğüne bakmalıyız.

2- Niçin Eski Ahit'teki bazı yasaklar ve buyruklara Yeni Ahit'te rastlamıyoruz? Örneğin domuz etinin (yada kirli sayılan diğer yiyeceklerin) yenmesi Musa'nın Yasasında yasaklanmışken sonradan Yeni Ahit'te serbest bırakılmıştır? Neden Eski Ahit'te yasanın vatandaşlarla ilgili yönleri ve törenler ayrıntılı olarak verilirken Yeni Ahit'te verilmiyor? Bu tür konularda Yeni Ahit, Eski Ahit'e göre daha az yasaklayıcı gözükmektedir? Öyleyse Tanrı düşüncelerini mi değiştirdi?

Bunun gibi ayrıntılı soruları burada tümüyle yanıtlamak güçtür. Ancak yanıtlamaya yardımcı olacak ana ilkeleri burada vermek istiyorum. Ondan sonra bu ilkelere dayanarak birkaç somut örneği anlamaya çalışacağız.

TEMEL YORUMLAMA İLKELERİ
İlke#1: Kutsal Kitap, bazen Tanrı'nın uygun görmediği olayları yorumsuz olarak kaydeder.

Kutsal Kitap içinde kayıtlı bulunan her şeyi onayladığını ya da emrettiğini düşünmemeliyiz. Özellikle Eski Ahit'te buna ilişkin pek çok örnek vardır. Tanrı'nın peygamberleri de dahil olmak üzere insanların günahlı olduğu defalarca belirtilir. Tanrı'nın lütfu bu imanlı kadın ve erkeklerin günahlarını örtmüştür, ancak O'nun doğruluğu olup bitenlerin olduğu gibi kaydedilmesini gerektirdi. İmanda örnek olmuş olan bu insanların her davranışını örnek alamayız. Nuh, İbrahim, İshak, Yakup, Musa ve Davut'tan Tanrı'nın sadık kutsalları olarak söz edilir. (İbr. 11:7-32) Ancak Kutsal Kitap onların işlediği sarhoşluk, yalan, inançsızlık, aldatma, çokeşlilik, adam öldürme ve zina gibi günahlarını da kaydeder. olayları kaydeden bölümlerde Tanrı'nın hoşnutsuzluğu yazılmazsa da bu tür davranışlar Kutsal Kitap'ın diğer bölümlerinde açıkça kınanmaktadır.

Bazı davranışların (örneğin çokeşlilik, şiddet gibi..) Yeni Antlaşma'da, Eski Antlaşmaya oranla daha çok yasaklandığı ortadadır. Yine de bu davranışların tekrar tekrar kaydedilmiş olmasının Tanrı'nın onları onayladığı anlamına gelmediğini unutmamalıyız. Bu yalnızca Tanrı'nın ne kadar sabrettiğini gösteriyor.

O'nun belli bir durumda birini onaylaması da o kişinin her davranışını onayladığını göstermez. Eriha'daki putperest fahişe Rahav'in İsrail'in Tanrısı'na olan imanı övülür, ancak bu, fahişeliği ya da İsrailli casusları korumak için söylediği yalanın, imanlıların örnek alacağı durumlar olduklarını göstermez.

İlke #2: Kutsal Kitap'ın esinleri gelişme gösterir.

Tanrı, isteklerini uzun tarih dönemleri boyunca yavaş yavaş açıklamıştır. Bu nedenle Kutsal Kitab'ın sonuna doğru davranış standartlarının daha derin ve üstün bir biçim olması şaşırtıcı bir durum değildir. Aynı süreci bir çocuğu eğitirken de görürüz. Bu gidiş ters yönde olsaydı herhalde felaket bir şey olurdu. Yani standartlar daha ilkel, yüzeysel ve dışsal bir hale gidiş gösterseydi, basımız gerçekten dertte olurdu. (*)

Tanrı sözünün insana yavaş yavaş vahyedilmesindeki görülen "gelişmenin" yanında "açıklanan gerçeğin her aşamada mükemmel" olduğunu da hatırlamalıyız. Tanrı'nın gerçeğinin zenginliği ve ruhsal derinliği çok sonraları Yeni Antlaşma'da açıklanmışsa da, önceki vahyi de ayni gerçeği, daha az gelişmiş ama yinede mükemmel tohum biçiminde içeriyordu.

Tanrı'nın vahyini yavaş yavaş yapması hem yukarıdaki soruları yanıtlamamıza yardim eder, hem de su iki noktayı daha iyi kavramamızı sağlar:

1- Tanrı, daha sonra açıkça yasakladığı bazı şeylere (çok eslilik, boşanma gibi) başlangıçta sabretti.

2- Tanrı, daha sonra ortadan kaldırdığı bazı dışsal ayetleri (hayvan kurbanı, tapınakta izlenen kurallar gibi) önceleri gerekli gördü.

Sonuç olarak diyebiliriz ki, Tanrı, insanlara bildirmiş olduğu isteklerine göre davranmaktadır. "Kime çok verilmişse, ondan çok istenecek. Kime çok şey emanet edilmişse kendisinden daha fazlası istenecektir." (Luka 12:48) Bu, Tanrı'nın Eski Antlaşma zamanındaki imanlıların bazı davranışlarına izin vermiş olduğunu da açıklar. Onlara açıklanan da azdı, onlardan istenen de.

İlke #3: Eski Antlaşma'da esinlenenler bazı yönlerden sinirlidir

Eski Antlaşma Tanrı'nın gerçeğinin son bölümü değildi; tersine izleyecek olan Yeni Antlaşma'ya hazırlıyordu. Su anda var olan sınırlamalar genellikle esinin, Tanrı'nın isteği ve planına göre tarihin akısı içinde gelişme gerçeğine dayanılarak açıklanabilir. (Kaise s.38) Aşağıdaki nedenlere göre sınırlama söz konusudur:

a) Tarihi sınırlamalar
Düşüş gerçeği Tanrı'nın tüm tarihsel isinin temelidir. İsrail zamanındaki dünyanın dokusunu, puta tapma, kölelik ve kabileler arası savaşlar gibi yaygın sosyal sorunlar oluşturuyordu. Rab Isa özellikle düşüsün sonucu olan bazı şeylere İsrail'de "yüreklerinin katılığından ötürü" izin verildiğini anlatır. "Tanrı, geçmiş dönemlerin bilgisizliğini görmezlikten geldi; ama simdi her yerde herkesin tövbe etmesini buyuruyor " (Elçilerin İsleri 14:16; 17:30) Bu "bilgisizlik dönemlerinde" Tanrı, dünyanın kurtarıcısının gelişi için yolu hazırlamaktaydı. Kendisini kanıtsız bırakmaksızın, düşmüş bir dünyada, diğerlerinden üstünlüğü olmayan bir ulusa Kendini açıklayarak çalışmaktaydı. Bu tarihi gerçek, Eski Anlaşma'daki yasaların çoğunun genel çerçevesini oluşturur.

b) Ulusa özgü sınırlamalar
Eski Antlaşma'daki yasa ve buyrukların çoğu İsrail ulusuna yöneliktir. On Emir, Tapınakla ilgili kurallar, İsrail'in medeni hukukunu ve adaletlerinin tümünü içeren ve Sina dağında yapılmış olan Antlaşma yalnızca bir ulus ile yapılmıştı. "yalnızca sizi seçtim yeryüzündeki oymaklar arasından, bu yüzden bütün suçlarınız için sizi cezalandıracağım" (Amor 3:2) İsrail; Tanrı'nın yeryüzündeki ulusu, gerçek teokrasinin olduğu yer, Rab'bin halkının arasında taht kurduğu ve O'nun sözünün de halkın hem ahlaki standartlarını hem de medeni hukukunu oluşturduğu ulustu. Bu çok özel çağ, Tanrı'nın İsrail'den uzaklaşıp onları yargılamasıyla sona erdi. Ardından da İsa'nın "diğer ulusların dönemleri" (Luka 21:24) dediği bir çağ başladı.

Tanrı'nın karakteri ve insan için olan isteği değişmese de, dünyanın sürdüğü egemenliğin biçimi, insanlık tarihinin çeşitli dönemlerinde değişiklikler gösterdi. Bu yeni çağda Tanrı, "ekleisa" yani kilise topluluğu dediği ve dünyanın tüm uluslarından, İsrail ulusunun medeni hukukuna değil, bulundukları ülkenin hükümetlerine tabi olmalarını istedi. Bu yüzden Eski Antlaşma'daki buyrukları düşünürken ulusa özgü bu sınırlamaları da hatırlamalıyız.

c) Yasaya dayanan sınırlamalar
"Yasa benim, O'nun buyruklarını yerine getirmem için gereksinim duyduğum harekete geçiren güçten yoksundur. Yasa'nın özü sevgi ise de o, tek basına bu sevgiyi üretemez." (Walter C. Kaiser, Toward Old Testament Ethics, Zondervan, s. 36) Tüm bunların nedeni ise insanın zayıf ve kusurlu oluşudur. Yasa, çocuklara göz kulak olan bir bekçi yada bir çift öküzü ayni hizada tutan boyunduruk gibiydi. (bknz. Galatyalılar 3:23-4-3 ve Elçilerin İsleri 15:10 ) Yasa, hatalı ve eksik değildi, ancak Tanrı'nın buyruklarına tam bir itaati de sağlayamazdı. Yalnız Tanrı'nın Kutsal Ruhu tam bir itaat sağlayabilir. (Bknz. Romalılar 8:1-4 )

d) Maddeye ait sınırlamalar
Hiç kuşkusuz Eski Antlaşma zamanında Tanrı'nın hareketleri daha çok maddi zenginlikle ölçülmekteydi. Yeni Antlaşma'da açıklanan "ruhsal" bereketler Mesih'in gelişinden önce ayni netlikle anlaşılmamıştı. Göksel zenginliklerden emin bir şekilde, her durumda Rab'de sevinmeye çağrılışımız, İsa'nın ölümden dirilmesinin sonra çok daha iyi anlaşılır oldu. Bu harika olayda O, "yasamı ve ölümsüzlüğü Müjde'nin aracılığıyla ışığa çıkarmıştır" (2. Timoteyus 1:10)

İlke #4: Mesih'in gelişi Tanrı ile insan arasındaki ilişkileri tümüyle değiştirdi.

Mesih'in gelişi, birçok takvimin her yıl bize hatırlattığı gibi, tarihin en önemli olayıdır. Dolayısıyla büyük bir gelişmeden yada yepyeni bir çağdan daha azını beklemek Yeni Antlaşma'nın gücünü küçümsemek olur. Eğer, Yeni Antlaşma yazılarının da belirttiği gibi bakireden doğarak dünyaya gelen, mükemmel bir yasam süren, fedakarca ölüp dirilerek göğe çıkan rab bizzat Yasa'yı vermiş olansa, bazı şeylerin sırasında yapılan değişiklikler bizi şaşırtmamalı.

Eski Antlaşma vaadin çağını kaydeder ve "gelecekteki iyi şeylerin" bazı geçici "gölgeleri"ne yer verirdi. (İbraniler 10:1) Ancak Yeni Antlaşma, vaatlerin yerine gelişini kaydeder, dolayısıyla gerçek olan gelmiştir. Tanrı'nın Kutsal Ruh'u, dışsal adet ve geleneklerin yerine ruhsal tapınmayı ve Babamız Tanrı'ya sevinçle hizmet edebilmemiz için gelmiş ve her imanlının yüreğine yerleşmiştir. Bu içsel güç, Tanrı'nın isteğine her alanda (evlilik, kişisel kutsallık, düşmanlarımızla ilişkiler vs.) daha derinden itaat edebilmemizi olanaklı kılmaktadır. Dolayısıyla Tanrı, Eski Antlaşma zamanında hoş gördüklerini artık hoş görmemektedir. dışsal adet ve törenlerin yerini de Tanrı'nın Ruhuyla özgürce tapınma almıştır (Filipinliler 3:3). Ayrıca İsa'nın Tanrı'nın kuzusu olması da hayvan kurbanlarını sona erdirmiş oldu. Törensel yasanın tüm diğer yönleri de İsa'da tamamlandı.

BELİRLİ SORULAR
Kanımca bu dört ilke tüm soruları yanıtlamada yol göstericidir. Aşağıda bazı belirli sorular kısaca yanıtlanmıştır:

Boşanma
Eski Antlaşma'da Yeni Antlaşmaya göre daha çok durumda boşanmaya izin verilmişti. Bu soru, Matta 19:1-9'da bizzat rab Isa tarafından yanıtlanır. O, Musa'nın Yasası'ndaki kolaylıkların, Tanrı tarafından onların kati yüreklerinden ötürü tanındığını açıkladıktan sonra onları Tanrı'nın Yaratılış 2:23-24'te bulunan orijinal planına yöneltir. Sonra İsa, öğrencilerin cinsel ahlaksızlık dışındaki bir nedenle olan boşanmaların zina olacağını anlattı. Tanrı Eski Antlaşma'da bile bu konudaki esas düşüncesini açıklamıştır: "Ben, boşanmadan nefret ederim!" (Maldaki 2:16)

Çok eşlilik
Eski Antlaşma'da Davut ve Süleyman gibi bazı kralların çok sayıda eslerinin olmasına karşılık Yeni Antlaşma, çok esliliği yasaklar ve "tek karili" olmayan erkeklerin toplulukta önderlik yapmasına hatta resmi hizmette bulunmasına bile izin vermez (1.Timoteyus 3:2,12). Eski Antlaşma'da boşanma gibi çok eslilik de Tanrı tarafından asla izin verilmemiş olsa da hoş görülmüştü. Aslında Adem'e "İkisi tek beden olacak" seklinde verilen ilkenin tüm evlilikler için örnek alınması gerekiyordu. Birinci ilkede de açıklandığı gibi Kutsal Kitap'ta kaydedilen olaylarla Tanrı'nın buyruklarını birbirine karıştırmamalıyız.

Kölelik
Ne Eski ne de Yeni Antlaşma'da kölelik açıkça yasaklanır. Musa'nın Yasası, insan onurunu ve kölelerin değerini koruyan kurallar içerir. Musa'ya Sina dağında verilen "Antlaşma Kitabının" daha basında kölelerin insan olarak hakları koruma altına alınır (Çıkış 21:2-11). Yeni Antlaşma da köleliği yasaklamazken, Tanrı'nın gözünde imanlı bir köle sahibi arasında fark olmadığını belirtir (Koliseliler 3:22-4:1).

Bununla birlikte köleliği ortadan kaldıran ilkeler (köleliğin kalkmasında kendini adamış Hıristiyan önderler önemli rol oynamıştır.) hem Eski hem de Yeni Antlaşma'da açıkça bildirilmiştir. Her kadın ve erkek, Tanrı'nın benzerliğinde, birbirine sevgiyle hizmet etmek üzere yaratılmış ve kurtarılmıştır. Kölelik sadece düşüsün acıklı sonuçlarından birisidir.

"Kutsal savaş"
Tanrı, İsrail'e düşmanlarının bazı şehirlerini yok etmesini ve oradaki kadın,erkek ve çocukların hepsini öldürmesini emretmişti (Örneğin Tesniye 20:17). Isa, Yeni Antlaşma'da öğrencilerine, düşmanlarını sevip onlar için dua etmelerini emrediyor. Ama ilginçtir ki, Yeni Antlaşma'da bulunan düşmanları sevme ve öcü Tanrı'ya bırakma ilkesi Eski Antlaşma'dan alınmıştır (örneğin Romalılar 12:17-21, Süleyman'ın Meselleri 25:21-22'den alınmıştır.) Bu konuda üç şey söyleyebiliriz.

1) Ulus olarak İsrail, Kenan'da bulunan ve kötülükleri çok artmış putperest ulusları yargılamada Tanrı'nın araç olarak kullandığı ulustu. Daha sonra Tanrı, aynı şekilde diğer ulusları da günah isleyen İsrail'i yola getirmek için kullandı. Tanrı o zaman uluslarla ulus olarak ilgileniyordu. Puta tapan ulusların arasında Tanrı'nın düzeninin kurulması söz konusu olduğunda savaş kaçınılmaz oluyordu.

2) Bu tür cezalar yalnızca Tanrı'nın İsrail'e verdiği topraklar içinde yasayan uluslara yönelikti. Bunun nedeni de açıktı: "Öyle ki, ilahlarına taparken yaptıkları iğrençliklere uymayı size öğretemesinler, siz de Tanrınız RABB'e karsı günah işlemeyesiniz." (Tesniye 20:18) Azgın putperestliğin Tanrı'nın halkını etkilemesine engel olmanın başka yolu yoktu. Elbette bu emirlere tam olarak uyamadılar ve sonuçlar Tanrı'nın önceden bildirdiği gibiydi.

3) Yeni Antlaşma'daki bu buyruklar, uluslar yada hükümetlerden çok bize zulmeden, bizden nefret eden bireylerle ilgilidir. Bugün, Tanrı'ya iman etmiş kişilerin kutsal savası, ruhsal silahlar kullanarak görünmeyen "ruhsal" güçlere karsıdır (Efesliler 6.10-18). Bugün dünyada bulunan ulusların ya da orduların hiçbiri Tanrı'nın ulusu olduğunu iddia edemez. O'nunki uluslararası bir "ulus"tur.

Yasaklanmış yiyecekler
Eski Antlaşma'da domuz ve bazı yiyecekler "kirli" kabul edilip yasaklanmıştı (Bknz. Nevililer 11) Efendimiz İsa ise "tüm yiyeceklerin temiz" ve yenilebilir olduğunu bildirdi (Markos 7:19; 1.Timoteyus 4:3-5) Musa'nın Yasası'nda yiyeceklerle ilgili olarak verilen kurallar, sağlığa olan yararlarına ek olarak, temiz ve kirli olan şeyler konusunda Tanrı'nın sözüne itaati öğretmeyi amaçlıyordu. Nevililer 11. bölümde yenmesi yasaklanan "bütün hayvanlar" ifadesi, Tanrı'nın Adem'e Yaratılış 2:16-17'de verdiği su buyruğa benzer: "Bahçede istediğin ağacın meyvesini yiyebilirsin. Ama iyiyle kötüyü bilme ağacından yeme. Çünkü ondan yediğin gün kesinlikle ölürsün." Asıl konu, bir şeyin yaratılıştan temiz olup olmaması değil, Tanrı'nın sözüne itaat edip etmemeydi. "Yüreği temiz olanlar için her şey temizdir; ama Yüreği kirli olanlar ve imansızlar için hiçbir şey temiz değildir. Çünkü onların hem zihinleri, hem de vicdanları kirlenmiştir." (Titus 1:15)

Artık Tanrı'nın yiyecek konusunda bir kısıtlaması yoktur. Elçilerin İsleri 10:15, yiyeceklerle ilgili bu kuralların, Tanrı'nın diğer halkları arasında ayrıcalıklı bir konuma sahip olan İsrail ile ilgili olduğunu belirtir. Bu konum da, bu çağda Rab'bin kendisi tarafından değiştirilmiştir. Tanrı'nın Petrus'a söylediği çok açıktır: "Tanrı'nın temiz kıldıklarına sen murdar deme."

Ölüm cezası
Musa'nın Yasası'na göre birçok eylemin cezası ölümdü. bu yasalar da İsrail Krallığındaki yetkililerce uygulanmaktaydı. Ancak Yeni Antlaşma, Tanrı'nın topluluğuyla ilgili bu buyrukları içermez.Onun yerine bize su söylenir: "Var olan (yönetimler) Tanrı tarafından kurulmuştur. Yönetim, kılıcı bos yere taşımıyor; Kötülük yapanın üzerine Tanrı'nın gazabını salan öç alici olarak Tanrı'nın hizmetindedir" (Romalılar 13:1-4). Bu ayet, ölüm ve diğer toplumsal cezaların ancak devlet tarafından uygulanması gerektiğini gösteriyor. İmanlılar topluluğunun uygulayacağı en ağır ceza, suçlu kişiyi topluluktan uzaklaştırmaktır (1. Korintliler 5:9-13).

Hayvan kurbanları
Eski Antlaşma'daki kurban edilen hayvanların tümü "Tanrı'nın kuzusu" olan Mesih'in çarmıhta ölmesiyle yapılan son kurbanı simgeliyordu (İbraniler 10:1-10). Bu nedenle yerine gelmiş bu geçici sembollere artık gerek kalmadı.

Tapınaktaki ibadet törenleri
Kahinlerin abdest alma, kandilleri yakma, buhur yakma ve benzeri törensel isleri de kurbanlar gibi daha sonra Mesih'in aracılığıyla Tanrı'ya ulaşanların iç yenilemesi, Kutsal Ruh'ta dua etmeleri vb. ruhsal gerçeklerin sembolleriydi. Taştan tapınağın yerine imanlıların bedenleri ve yerel topluluklar olan ruhsal tapınaklar söz konusudur (1.Kor. 6:19; 3:16-17).

Kutsal bayramlar
Musa'nın Yasası'nda Mesih'in tamamlamaya geldiği son buyruk sünnetti. Sünnet geleneği, Tanrı'yla olan Antlaşma ilişkisi içinde insanin eski günahlı benliğinin kesilip atılması anlamına geliyordu. Yasa altında bile en önemli olan yüreğin sünnet edilmesiydi: "Rab sizin ve çocuklarınızın yüreğini sünnet edecek. Öyle ki, O'nu bütün yüreğinizle, bütün canınızla sevesiniz ve yasayasınız." (Tesniye 30:6)

Mesih'e ait olanlarda bu ruhsal sünnet yapılmıştır: "Mesih'in gerçekleştirdiği sünnet sayesinde günahlı benliğinizden soyunarak elle yapılmayan sünnetle O'nda sünnet edildiniz." (Kol. 2:11) "Bu nedenle bizim için Sünnetli olup olmamak önemli değildir. Önemli olan, Tanrı'nın buyruklarını yerine getirmektir." (1.Korintliler 7:19)

Ondalık
Musa'nın Yasa'sı altında yasamayan Mesih inanlısı için gelirinin belirli bir yüzdesini Tanrı'ya vermek gibi bir yaptırım söz konusu değildir. Ama Tanrı'nın isini paramızla desteklemek ve yoksullara yardim etmek ilkesi değişmez. İncil, söyle diyor: "Az eken az biçer. Çok eken de çok biçer. İsteksizce ya da zorlaymış gibi değil, herkes yüreğinde niyet ettiği gibi versin. Çünkü Tanrı, sevinçle vereni sever." (2.Korintliler 9:6-7) Bizden hiçbir şeyi esirgemeyen Tanrı bizi, zorunluymuş gibi değil, gönüllü olarak cömertçe vermeğe çağırıyor. Mesih'in sözle anlatılamayan armağanına karşılık her şeyimizi vermeye hazır olmalıyız: "Rabbimiz Isa Mesih'in lütfünü bilirsiniz. O'nun yoksulluğuyla siz zengin olasınız diye, zengin olduğu halde sizin uğrunuza yoksul oldu" (2.Korintliler 8:9)

SONUÇ
Bu çalışmada bazı temel ilkeler göz önünde tutulursa, Eski ve Yeni Antlaşma arasındaki değişikliklerin aslında Tanrı'nın tasarısının süreç içinde nasıl gelişme gösterdiğinin kanıtı olduğunu göstermeye çalıştık. Tanrı, günahlı insanları, yasadıkları bozuk ortamlarda, Mesih'in gelişi için hazırlamaya uğraşmıştır. Dikkatli bir inceleme, iki Antlaşma arasında hiç bir çelişkiye rastlamaz. Tanrı düşüncelerini hiçbir zaman değiştirmedi, fakat O'nun çok yönlü bilgeliği bizim sinirli yorum gücümüzü çok asıyor. O'nun yollarını yargılamaktansa Elçi Pavlus'un dediği gibi O'na tapınmalıyız:
"Ah! Tanrı'nın zenginlik, Bigalık ve bilgisinin derinliği!
O'nun yargıları ne denli akil ermez,
Yolları ne denli anlaşılmazdır.
Rab'bin düşüncesini kim bildi?
Ya da kim O'nun öğütçüsü oldu?
Kim O'na bir şey verdi ki,
Kendisine geri ödensin?" (Romalılar 11:33-36)

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Eski ve Yeni Antlaşma Arasındaki Farklar
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Tanrı’nın Krallığı (Egemenliği) ve Eski Antlaşma
» NASA'nın yeni teleskobu 25 bin yeni göktaşı keşfetti
» Eski Fenerler.. Eski Gemiler..
» Kur'an Harflerinin Sûreler İtibariyle Sayıları Arasındaki Tevafuk Sırları
» Yeni Bir gün

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Bilgi Köşesi :: Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslâmiyet-
Buraya geçin: