Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Rubailer III

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
soner




Mesaj Sayısı : 3323
Kayıt tarihi : 31/05/10

Rubailer III Empty
MesajKonu: Rubailer III   Rubailer III Icon_minitimeSalı Tem. 27, 2010 9:36 am

Rubailer III
Sâdî
Şark İslam Klasikleri
117. Ben, senin gibi bir şimşir endâmlı güzelin kuluyum. Senin gibi Şirîn ağızlı, tatlı sözlü bir sevgilinin Ferhat'ıyım. Gözüm, ağzında; kulağım, sözlerinde; fakat dudaklarının aşkından sözlerini anlamıyorum.

118. Bir, bir ömür sermâyesini bir âna değişiriz. Yüz sevinç harmanını bir gâma fedâ ederiz. Bir ân için de yüz canımız olsa, derhal bir ayak toprağına saçarız.

119. Kendimi aslan yatağında bilirdim. Düşman, karşıma çıkınca; tilkiye döndüm. Ayrılık gününde, belki sabredebilirim diyordum. Fakat iş, başa düşünce; buna güç yediremedim.

120. Biz, cihân sevgisinden gönlümüzü kurtardık. Bir minnete karşı yüz nimeti bile beğenmedik. Her ne kadar zevk yönünden henüz yeniyiz, ammâ köhne cihâna tâze açılmış bir gül gibi tebessüm edip geçiyoruz.

121. Gözlerimi yanaklarının gülüne çevirdikçe nergis gibi kirpiklerimi birbirine vurmak istiyorum. Sensiz yaseminler, erguvanlar arasında da olsam, bir tarafa çekilip Menekşe gibi boynumu bükerim.

122. Geceleri bütün halktan gizli ağlıyorum. Gönül gâmıyla gözlerimi göklere çeviriyorum. Çocuk, uçurduğu kuşun teessüründen nasıl ağlarsa; ben de ömrüme öyle ağlıyorum.

123. O Güneş çehreli güzelin kâkülü, beni öldürse bile; tenimde bir acı ve ıstırap duymam. Bâri dudağına bir kaç bûse kondurayım da; beni öldürdüğü zaman günahsız öldürsün.

124. Kalkayım Güneş gibi boyunu posunu göreyim. Güneş yüzünün ışığını seyredeyim. Belki, yanına yaklaşmaya yol vermezler. Fakat onu uzaktan temâşâ edersem, bana dayak atmazlar ya...

125. Sizlerle bizler, birbirimizle akrabâyız. Aramızdaki perdeyi yırtmaktan daha iyi bir şey olamaz. Ey hoca, beni ayıplama. Ben de sana dil uzatmayayım ki, birbirimizden beteriz.

126. Can damarına saplanan oklar, senden gelince başka hoş ne olabilir? Bâri senin elinle öleyim. Gönlümü sana düşman etmek istiyorum ki, bir gün barışırsam, senin tarafını tutayım.

127. Gönül boşluğu aramayayım da ne yapayım? Onu bulmak için canla başla koşmayayım da ne yapayım? Bana diyorlar ki, gitme, kanını döktüreceksin. Fakat mâdem ki onun kemendine takılmışım, ne çare bulayım?,

128. Beni dönek ve yalancı zannetme. Canım, seni sevmekle rahat bulur. Ben, senin vuslatını candan dilemekteyim. Bunun içindir ki fermânını ezbere okuyorum.

129. Bana her uğrayışında lütuf ve keremini görüyorum. Canımın rahatlığını senin ayaklarının altında buluyorum. Gizli bir himmete kavuştuğum zaman, her nereye baksam seni görüyorum.

130. Ey Güneş yüzlü! Ben, senin kemendine dolaşmışım. Canla-başla yükünü taşıyayım, cefânı çekeyim. Dilersen benden altın, gümüş; dilersen canımı, başımı iste. Kendimi satayım da muradını yerine getireyim.

131. Bir daha dilberlere bakmayayım dedim. Sofu olayım, kulağımı kötü sözlere kapayayım. Baktım ki bu işler, benim ölçülü mizâcımın aksinedir. Buna tövbe ettim. Başka bir tövbe daha demem.

132. Gözde iğne sürmesinin ıstırâbını duymak, yıldırımla ateşlenmiş bir harman görmek, boynunda Frenk esâretinin zincirlerini taşımak, dost yurdunda düşman görmekten daha iyidir.

133. Ey cihân güzellerinin sultânı. Yarlığ ver ki, boyunun posunun önünde salınan serviler, saz çalsınlar. Ey sevgili, senin cefâlı elinden daha ne zaman kurtulacağım? Bu, ne Hz. Muhammed'in şeriatine, ne de Hân'ın Pâize'sine sığar.

134. Diri gönüllü, irfânlı erenlerle düşüp kalkmaya bak. Birtakım bayağıların tedbirlerine uyup da hakkı kendine düşman etme. Süleyman mülkünden nasip almak istiyorsan, bir karıncanın bile gönlünü incitme!

135. Gökteki Ay'ı aşağı indirmek, Rûm diyârındaki kiliseyi Şam'a nakletmek, hattâ seher ve akşam sularında namaz kılmak mümkündür. Ammâ seni tuzağa düşürmek, elimden gelmez.

136. Ey sevgili, harmânıma ateş saldın. Hâlâ eteğimden elini çekmiyorsun. Kendi iğnenle işlediğin o "yâr eli"nin nakşı, her ne kadar helâl bir şey değilse de, hâlâ gerdenimde duruyor.

137. Ben, sevgilimin kapısının toprağını kirpiğimle süpüreceğim. Ey rakîb, söylemek istediğin şeyleri bana anlatma. Sineğin ayağı, bala sımsıkı yapışınca; ne kadar kovsan yerinden ayrılamaz.

138. Ey sevgili, başımızı düşman bürümüş. Ya sevgi ile kendine dost ara, yahut düşmanını seç. Dost yüzü görmemek, çetin bir iştir. Ammâ bu hasret, onu düşmanla birlikte görmekten daha kolaydır.

139. Dostlar, semâ, tef ve neyle üstünü başını yırtıyor. Biz, bir köşeden şaşkın şaşkın bakıyoruz. Aşk, benim nasibim. Zevk ve sefâ da başkalarının payıdır. Ben, gönlümü aşka çevireyim; siz de kulağınızı âhenge...

140. Birgün tesâdüfen sahrâ, ben ve sen bir araya gelsek; ikimiz, yalnızca kırlara çıksak... Bilir misin, ikimiz birden nasıl bahtiyâr oluruz; yanımızda seninle benden başka kimse bulunmadığı zaman...

141. Safâ sürecek bir güzellik, hoşluk, renk ve koku bir araya gelince; insan kalbi, ne taştır ne de tunç. Dürüst mizaçlı, iyi kalpli olmayana ne kimse âşık olur, ne de o, kimseyi sevebilir.

142. Ey muzdarip! O dosttan bir haber ver. Bu muzdaribe cilvelerinle biraz gönül gönül hoşluğu ver. Ey sâkî, o vefâ meclîsinden bir kadeh sun. Rakîbe de söyle ki, kıskançlığından canını versin.

143. Bizim senden dilediğimiz, ne turunç ne de Ay'dır. Sen, bizzat şekersin. Bize fıstık ve bâdem ver. Bahçendeki nar, ister büyük ister ufak olsun. Asla çenenin ayvasından daha güzel olamaz.

144. Sana ne servi, ne Güneş ne de Ay denebilir. Ahhh senin elinden, âhhh... Bir türlü tasvîre sığmıyorsun. Herkes seni ararken, bir yoldan yürür; ammâ, sana uzun yol bulunsaydı, bütün geçitleri kapatırdın.

145. Ey yolculara semtinden geçmek imkânı olmayan güzel. Biz, aşkının da sana giden yolun da yabancısı değiliz.Elimizden bir defa su içen bağrı yanık, elinin ihsânından tamamiyle kanar. Ammâ yüzünü görmeye doyamaz.

146. Yanağını görmeden lâle bahçesi seyretsem, gözlerimden ilkbahar bulutları gibi yaşlar boşanır. Birgün göreceksin ki, yanaklarının hasretiyle gözlerimin nûru, bir yaş damlası gibi kucağıma akmış.

147. Ey sevgili, nerdesin ki yanımda yoksun? Bu gece, dünkü gibi yanımda değilsin. Ey yüce servi; ey can ve tenimin rahatı... Bizden uzaktasın ammâ, gönlümüzden çıkmış değilsin...

148. Ahhh, keşke gözümü kaldırıp sana bakmasaydım... Belki gözümden gönlüme inen aşkın, böyle soygunculuk yapmazdı. Kusur, gönülden; günâh, sözdendir. Ahhh şu gönülden, yüz bin âhhh şu gözden...

149. Bugün kulunun bir kaç defa olsun saçlarını okşamadın. Bizi anmak lütfunu göstermedin. Korkum, şundandır ki; düşmanlar, artık inâyet nazarından düştüğümü sanacaklar.

150. Gönlünü nefis gurûruyla Şeytân'a kaptırma. Çiçeksiz, kötü bir ağaçtan kimse meyve yiyemez. Gerektir ki, Kıyâmet azığı toplayasın. Yoksa boş kazandan kâseni dolduramazsın.

151. Yarın amel defterinin kara yazısına baktığın zaman, şaşkınlıkla elini ağzına çok götüreceksin (Parmağını dişleyeceksin). Dinini dünyaya satmışlardan habersizsin. Yusuf'u on dirhem akçaya satıyorsun. Ne eşeksin...

152. Ey hoş sesli bülbül, nefesin ne tatlı. Zevk ve sefâdan sarhoş olmuş, heveslere kapılmışsın. Aziz sevgiline kavuşamıyorsun. Çünkü dilinin belâsından kafese girmişsin.

153. Gönül murâdını zamâneden ararsan, kendini boş yere gâmlarla kocaltırsın. Diyelim ki düşmanlar elinden dostlara şikâyette bulunuyorsun. Fakat dost, cefâ ederse; ne tedbir alırsın?

154. Nazâr ehli olmaktan artık vazgeçeyim dedim. Ola ki aşk belâsına karşı bir kalkan olursun. Fakat ey perileri kıskandıran güzel... Sana ne kadar baksam, ikinci gördüğümde ilk gördüğümden daha da güzelsin (Her baktığımda daha da güzelleşiyorsun).

155. Dudaklarımız belki o dudaklarla birleşir diye dudağına kadar dolu nice kadehler boşaltıyoruz. Korkuyorum ki o dudaklarının bir bûsesine kavuşmadan, canım, tenden ayrılacak.

156. Ey Çin ve Habeş kuklalarıyla oynayan güzel; güzellikte hiç kimse, senin o çam fidanı gibi salınan boyuna yetişemez. ister bizden yüz çevir, ister kafa tut... Sen, bizden hoşnutsan; biz de senden memnunuz.

157. Ey düzgün boylu servi. Devlet ve tâlihle saadet günleri müsait oldukça, başımı ayaklarının altına atayım. Ayaklarında toprak olmak, benim için kolaydır. Ammâ, korkarım ki üzerime basmayasın.

158. Derler ki, bir gece Tatar şahları, yüz hile ile bir hırsız yakalamışlar. Ertesi gün, asmaya götürmüşler. Hırsız, asılırken cellada; bırak beni demiş. Yakamı yırtacaksın...

159. Diyelim ki fetvâ, rey ve tedbir ile şeriat dairesinden dışarı çıkmayayım. Yaratılışın verdiği meyle karşı ne yapılabilir? O, Cenâb-ı Hakk'ın bende halk ettiği bir kusurdur.

160. Ey gözden uzak, gönülde hazır olan sevgili! Nasılsın? Ey kırık gül dalı! Toprakta nicesin? Bir kerecik olsun yoldaşlarına vedâ etmedin. Sen, önce böyle mi idin?

161. Ne şeker ağızlı olduğun, vehme, hayâle gelmez. Yalnız şu var ki, dişimden ve dudağımdan uzaktasın. Bizim yolumuz, padişah sarayına uğramaz. Sen de çadırını yoksullar semtine kurmazsın.

162. Ey Ay yüzlü. Baştanbaşa şirinliki letâfet ve câzibesin. Sen, yeryüzünün Ay'ı değil; göklerin Güneş'isin. Sen de insansın, başkaları da; ammâ, hayır sen, dâimâ tâze bir meleksin.

163. Ey dermân mayası, bir an yerine oturmuyorsun ki dertlerin hâlini göresin. Ben, ferhad gibi sana divâneyim. Ey cân! Beni kınama; çünkü sen, çok şşirinsin.

164. Düşmanı kendine dost tutarsan; bu zavallı, sana zavallılıktan başka ne yapabilir? Dilersen yüz cefâ et. Çünkü sen, böyle bir sevgilisin. İstersen yüzlerce acı söyle. Çünkü sen, öyle bir şirinsin...

165. Ne olurdu halk, o putu göreydi... Yâhud gönül alıcı sözlerini işitseydi. Hepsi de gönülsüz ve kararsız bir hâle gelir, âşıkların ağlamasına gülmezlerdi.

166. Her gün başka bir lütuf ve şive gösteriyorsun. Her bakışımda daha güzel görünüyorsun. Seni Kadı'ya götüreyim de gönül hoşluğu ile nikâhlayayım dedim. Fakat korkarım ki Kadı'nın da gönlünü çalarsın.

167. Ey ordular kıran asker yavrusu! Orduyu merkezden vurur gibi kalbimizi daha ne zamana kadar kıracaksın? Başını kamçı ile vurduğun mazlumlar, yüzüne bakıp da dizgin çevirdiğin zavallılardan daha bahtiyârdırlar.

168. Hiç insan yavrusu, bu kadar latif, servi, bu kadar yüce ve gönül çekici olabilir mi? Bahtiyâr odur ki, onun olasın...[1]

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Rubailer III
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Rubailer I
» Rubailer II

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Bilgi Köşesi :: Edebiyat-
Buraya geçin: