Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Rubailer II

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
soner




Mesaj Sayısı : 3323
Kayıt tarihi : 31/05/10

Rubailer II Empty
MesajKonu: Rubailer II   Rubailer II Icon_minitimeSalı Tem. 27, 2010 9:35 am

Rubailer II
Sâdî
59. Kimse bizim birbirimizle kaş oynatmamızı hoş görmez. Çünkü göz, yalnızlıktan hoşlanmaz. Başı boş bir hayvanla çarpık mizaçlı bir insan, çirkin ile güzeli ayıramaz.

60. O güzel yüzünün hayâlini aynada görünce, (hayretten) ağzını, dilini, damağını, dudağını ısırdı. Bunu kim işitmiştir ki diyordu. Nice canlar, dudaklarına kadar geldiği halde, bu dudaklara erişemesin.

61. Feryat ve şikayetlerini göklere çıkaranlar, yalnız zamaneden cefâ görenler değildir. İçi yıldırım dolu niceleri vardır ki, inledikleri halde dudaklarında handeler şimşeklenir.

62. Düşmanlardan gelen cefâ oklarına üzülme; çünkü bunu dost emrediyor. Düşkün dost, üzerine gelen bir melanet, aziz sevgili tarafından beğenilmişse, yerindedir.

63. Câhil, her yerde herkesle çıngar çıkarır. Suda boğulanlar gibi gördüğü her şeye sarılır. Rezillerle yoldaş olma. Çünkü tencere ile düşüp kalkana kara bulaşır.

64. Herkes, can bezeğini omzuna atmaz. (Bazıları,) kendini kibir şarabıyla sarhoş eder. Öyle dönekler vardır ki, kötü gün dostlarını iyi günde unuturlar.

65. Bu gece, ne bir gün ışığı, ne de bülbül sesi geliyor. Uyanığım... Gözümü dağ başına dikmiş bekliyorum. Bakalım, güneş kayadan nasıl parlayacak?

66. İrfanlı kişi, isteklerine uymaz. Tamamiyle çaresiz kalmadıkça bir şey dilemez. İbriği ağzına kadar su ile doldurmazsan, lülesine minnet etmez.

67. Mûsıkî şevkine kapılmayan gönle yazıklar olsun. O, bir taştır. Aşk nağmesinin taşa ne tesiri olur? Aşka yabancı olana mûsıkî haramdır. Çünkü ateş yanmayan yerde duman çıkmaz.

68. Nevrûz gününde bele kadar yükselen seller, dağ başlarından taşları sürükler. Bizim gözümüzün pınarından boşanan bütün bu seller ise, sanki senin kalbini daha da sertleştirir.

69. Gönlümüzü eğleyen sevgiliye çirkindir diyorlar. Bırak onu, daha ne kadar kapılacaksın? O, senin gözünde güzel olmayabilir. Fakat yalnız benim sevgilim olur ya...

70. Ay şah, atının tırnakları semaları aşıyor. Kıskançların hilesinden, kem nazardan gâm çekmez. Fakat sen, cömertlik, fazilet ve hüner cihânısın. Hiçbir at, bütün cihânı dolaşabilir mi?

71. Hiçbir düşman, seninle savaşamaz. Çünkü kemendine takılır. Düşmanın, ne seninle cenkleşmeye gönül bağlar, ne de senden yüz çevirmeye tahammül edebilir.

72. Fitne, gözünün uyanık durduğu zamandır. Rüzgârın, gülün yanağından gençlik letâfetini uçurduğu çağlardır. Gül, açılma demlerinde attârın itibârını kırdı. Attar da onun solma devrinde suyunu çıkardı.

73. Gül mevsimi, sevinç günleri geldi. Neşe ve murâd çağları erdi. Yani kış günlerinde bir daha göremeyeceğin mesûd anlara kavuştun. Kış geçip gitti, sevgi demleri erişti.

74. Biz, gönül kapıcı güzellerin yahud canlara can katan gönlünü aşkına vermiş olanların kölesiyiz. Hiç kimsenin aşık ya da mâşuku olmayanlar, Tanrı mülküne gelmeseler, daha iyi değil mi?

75. Yüzündeki tüyler, çok erken başlamış. Bunlar, gerçi arzu edilecek şeyler değildi; amma, nedense belirmiş. Sanki yanağının ateşinde kebapolan gönüller, tutuşup yanmış da yerinden dumanlar çıkıyor.

76. Saadet ağacının meyve verdiği bir yerde yeniler gözde, şekiller köşede kaldı. Geniş günlerde herkes, vefalı bir dost kesilir. Gerçek dost ise, ancak belâ günlerinde insana yâr olanlardır.

77. Mecnûn, Leylâ'nın aşkına tahammül etmeseydi, gerçek âşık olduğunu iddia edemezdi. Aşk mezhebinde can gezdirenler, bunun içindir ki, dünyaya iltifat etmezler.

78. Ey Melek yavrusu. Yüzünü fal tuttum. Çünkü ona bûse kondurmak mümkündür; lâkin, bahtiyâr odur ki, yanağından fal tutar da mihnetten sevince kavuşur.

79. Henüz taze ele gelmiş olan o gül, tamam açılmadan sitem rüzgarıyla dağıldı. Zavallı, gönlünde ne umutlar besliyordu. Fakat uzun umutla kısa ömür, neye yarar?

80. Dün gece, kaza yârim kadar yardımcım oldu. Çenenin turuncu, avucumun içindeydi. Şirin dudaklarını dişlerken uyandım. Bir de ne göreyim; parmağımın avucunu ısırmışım.

81. Cihan toprağında yetişen her servi, senin o düzgün boyunun önünde eğilse yeridir. Uzun boyluların aklı kısa olur sözünü asla bu seviyeye isnâd etme!

82. O dilber, putum baş örtüsünden saba rüzgârının kokuları gelir. O koku, yüz yıllık ölünün üzerinden geçse, o anda başı dönmüş olarak mezarından fırlar.

83. Ay çehreli güzeller, her neye baksalar, onu aydınlatırlar. Ayna, herkesin elinde güzel göstermez. Belki, sefâsızlar yüzünden bulanıklaşır.

84. Bir gecelik senin olsam, gül bahçende bir dikenin olsam ne olur... Cihan aslanları, dergahının tilkileridir. Ben, kapıcının köpeği olsam ne çıkar?

85. Dünya, var oldukça güzellerle doludur. Şiraz'lı, Kâzerzun'lu, Kohistan'lı, Loristan'lı dilberler vardır. O hür ve kutlu Arap yavrusu, benim efendimdir. Nihayet latifeci, ağzıyla acı söyler.

86.Cömertlik ve ihsan meziyetlerini elden bırakma ki, babanın fermanı ile ömürden nasip alasın. Öteki dünyada babanın ruhu, ey babasının canı diyor, sakın uygunsuz yola gitme!

87. İnsan oğlu isen, gül renkli şarap iç. Ney iniltisi, saz nağmeleriyle mest ol. Beng içersen, yerinde taş gibi kalırsın. Toptan beng olmaktansa taş ye.

88. Yanağının bostanında gül bahçesi açar. Vuslatın, sonsuz bir hayat verir. Kızıl dudaklarının suyundan toprağa bir damla saç da, zamanenin ekinlerine, meyvelerine cân gelsin.

89. Eğer kendi ordun yüz, düşmanın bin kişi ise, sakın! Kendini helâke götürüyorsun. Elinden gelirse, düşmanı kahret. Savaşa kudretin yoksa sulh severliği ayıp sayma.

90. Her ne yaparsan yap, en iyi iş, yaralara merhem olmaktır. Halkın gönlünü kazanmak, her şeyden evlâdır. Ey dost, beni düşmanların eline bırakma! Ölürsem, senin elinde ölmek, daha hayırlıdır.

91. Eğer senin sevginden baş çevirirsem, nâmerdim. İster beni cevrinle öldür, ister okşa. Ey nâz mayası! Birgün elinden kaçarsam, bil ki nereye gitsem, yine karşına çıkacağım.

92. Ey geceleri karanlıkları yaldızlayan Ay. Bahtiyar odur ki, gece-gündüz seninle birlikte yaşar. Sen, en hoş güzelliklerinle bezenmişsin. Süslenme, başına takke vurma, tütsü yakma...

93. Ey nâz ve cilvenin mayası sevgili; başımı başının üzerine koymadıkça, eteğinden el çekmem. Ylum, gerçi düz ve uzak değil. Tek yolunda öleyim de senden yüz çevirmeyeyim.

94. Ya yüzünü gece-gündüz halvet köşesine çevir; yahud aşk ateşini alevlendir de evini yak. Aşıklıkla sinsilik, bir arada yürümez. Perdenin açılmamasını istiyorsan, gözünü kapa.

95. Ey cefâsı da zülfü gibi uzun sevgili, ey sebepsiz yere benden uzaklaşan güzel, ey dönekliğiyle yenini elinden kaçıran fettan; bugün ayağını naz eteğine mi çektin?

96. Duygusuzlarla gammazlar, arkamdan beni kötüleyip de hava ve heves isnad ediyorlarsa ne çıkar? Nihayet benim işlediğim bir günah bu. Çünkü güzel yüzü herkes sever.

97. Herkesin görmesini istemediğim bir yüz, gece-gündüz ancak bana yâr olmuştu. Şimdi başkalarına kavuştu, bizden ayrıldı. Yarabbi, benim gibi zavallının feryadına sen yetiş!

98.Davul sesi, aslanların bile yüreğini hoplatır. Değerli canını pişmanlıkla telef etme. Düşmanlıkta başa çıkamayacağın kimseyle iyi geçin. Kıramayacağın eli öp de başına koy.

99. Dostlar, bana akıl yönünden derler ki, elinin yetişemeyeceği şeylere sabır ve kanaat göstermeye çalış. Zorluklara sabır etmeyeyim de nedeyim? İstesem de, istemesem de sağır talihe işittiremem.

100. Gecesi-gündüzü safa ile geçen bahtiyar, dervişin inlemesindeki sebebi anlayamaz. Ceyhun'la Fırat'a akan nice sular var ki, çöllerde susuz kalanları onları canla-başla ararlar.

101. Mevzun yanağı işlenmiş bir nun gibidir. O amberli, ben ise nun harfi üzerinde bir noktadır. Ufacık ağzına niçin bir nokta demeyeyim? Onun çevresine de bir daire hattı çekilmiş.

102. Ya Huma kuşu gibi kanatlarını üzerime ger ki, sana canla başla kulluk edeyim, yahut kapında hizmete layık saymıyorsan, söyle; başımı alıp kendi yurduma döneyim.

103. Ey varlıklı, Tanrı'nın sana bağışladığı nimetleri takdir ediyorsan, yoksullara cömert davran. İyilik yap ki, iyi kalpli insanlar, devlet ve talihten iyi nasip alırlar.

104. Hoşuna giden komşunun evi de, köyü de cennet gibi görünür. Yüzünü görmek istemediğin komşunun yanında ise cennet, cehennem kalır.

105. Koltuğunun kokusu, Fars'tan Giş'e kadar dağılıyor. Artık komşu, yabancı, hısım ve akraba, canından bezdi. O murdar koltuğuyla Feridun, şahın oğlu Tur'u bile kaçırır. Çünkü Tur'un kokusu, onun yanında misk ve zaferan gibi kalır.

106. Ey hasretiyle geniş dünyayı bize dâr eden sevgili, bizim için seninle birlikte bulunmak, bir kıvançtır. Fakat sen, bizden sıkılıyorsun. Biz, seninle barışık, fakat sen, bizimle kavgalısın. Nihayet sendeki kalp mi yoksa taş mı olduğunu söylemeyecek misin?

107. Birgün, vuslat çağlarının devleti erişir, başlar, sonu gelmez sevdalara yönelirse; bir bûse, yanağındaki o benin yarısına, hemen ikinci, bir bûse de öteki yarısına kondurayım.

108. Ben, onun bütün kölelerinden daha sadığım. Fakat inayet nazarında hepsinden daha düşkün bir durumdayım. Bütün bu sadık kalbimle o beni düşkünlükten kurtaramadı. Amma beni ne kadar çok öldürdüyse, o kadar sağlam kaldım.

109. Ben, başka birinin sevgisine söz vermeyeceğim. Bilirim ki senden daha iyi bir dost, elime geçmez. Gönlümü sana bağlayayım ki, canımın rahatı, sensin. Gönlümü senden ayırayım da kime vereyim?

110. Ben, seninle sahrayı seyretmeye geldim. Bir ırmak kenarında oturmak hevesinde de değilim. Benim dileğim, sen, gül ve lale devşiresin. Ben de senin yemişlerini toplayayım.

111. Önünden geçen her servi boylunun simasında gözlerim bulanır. Ben, madem ki gençliğe bir daha dönmeyeceğim. Bari bundan böyle o saadeti tazelerde seyredeyim.

112. O sevgili ki, temaşası göze ziynet verir. Hasreti, ağlayan gözlerin rahatını kaçırır. Göz, bize o sevgiliyi görmek için lazım. Yoksa dostun yüzünü göremedikten sonra göz neye yarar?

113. Uzun gecelerde daima uykusuzum. Seher vaktine doğru, yüzümü yastığa dayarım. Sanırım ki her göz, yâri görmeden uyursa; o uyku, bir hayâl olur.

114. Kalkıp gideyim artık, bundan fazla bir tedbirim kalmadı. O, isterse daima bana ok veya kılıç vursun. O ola ki bir kerecik yenini tutmama müsaade eder. Bunu da yapmazsa,bari gideyim de kapısının eşiğinde öleyim.

115. Göz yaşlarım, üzerinden ırmak gibi geçti. Sandı ki, kendisinden bir merhamet dileniyorum. Ben, başımdan geçenleri ona nasıl anlatayım? Çünkü o, Türk'tür. Beni top sanır da çevgânını vurur.

116. Gönlümün o sevgili ile meşgul olduğu demler geçti. Cefa kılıcıyla beni öldürdüğü çağlar, geride kaldı. Şimdi yola geldi amma; nerede o eski tazelik? Yanaklarındaki kara yazılar, artık "ben, mâzulüm." diyor...


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Rubailer II
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Rubailer I
» Rubailer III

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Bilgi Köşesi :: Edebiyat-
Buraya geçin: