Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Nazim'dan Ve Cendrars'dan Sonra

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
soner




Mesaj Sayısı : 3323
Kayıt tarihi : 31/05/10

Nazim'dan Ve Cendrars'dan Sonra Empty
MesajKonu: Nazim'dan Ve Cendrars'dan Sonra   Nazim'dan Ve Cendrars'dan Sonra Icon_minitimeÇarş. Tem. 14, 2010 3:11 pm

Nazim'dan Ve Cendrars'dan Sonra


Geceyarisi geçen güzden kalma birkaç yaprak kirk yillik kahve
renkli bahçeler ve bir mimibüste
Kartaldan eminönüne giderken uyumus titreyen bir çirak
Karanlik denizi köpürten dalgalari yararak çook gizli bir yere
giden tenha bir üsküdar alani gemisiyle
bu yolculuga basladim senden ayrilinca

Baligin karninda yunus bir kumul masali anlatmaya
baslarken solgun belleginde
Sögütler ve leylak ve kara lale sogani çorbasiyla
ise koyulan balikçilarin ilk çektikleri aga
takilan dülger baligi gibi çirkin ve saskin ve öfkeli
Yarali bir arap kisragi gibi bekleyerek ensemde yagli kursunu
alanin güvertesinde öylece
kaptan miyim kürek mi bilmeden duruyorum

Bekçiler görünmez oldu çirak çocuklar ve köpekler
gizlendiler kuytu köselere
Büyük ve paranoyak kaya devinin genis çeneleri
bogazindan soguk sular akitarak çarpiyor
birbirine ve karsi kiyida duran solgun sevgilimin
saçlarina kül bana ates savuruyor
Bütün ölü seyler yangin yerleri eski savaslar ve ne yapsam
geçip gidiyor ayriligin günleri

Nereden çöküyor bu sis karadenizinin sularini akdenizin kuytu
ve narlarin portakallara karistigi derin koylarina ulastiriyor
Nereden basladi bu hüzün güz yapraklarini taa nisan günlerine
esiklere rihtimlara sürükleyip
yeniden çamura bulastiriyor
Alanya kalesinde uçuruma yakin dogan kara saçli bir oglanin
kara keçi pöstekisinde kabaran bir kedi dili gibi diklenerek attigi
Beyaz niyet çakillariyla denizin dibinde yuvarlanan binlerce milyonlarca
büyük ve mermer güllenin ugultusu ters akintilarla
üsküdarin karanlik sularina nasil geliyor?

Alanya'da dogdum babam hakimdi
düzlüge, kiz kaçiranlara, denizin yakin sularina geceleri
koyunlarin çene kemiklerinden çift hörgüçlü develer yapip ablamin
agzini büyük bir çuvaldizla diken ve bana
korkulu masallar anlatan sirmali nineye
O günlerden kaldi kulagimda "yeni kesilmis" nar
çiçegi ve portakal yapraklarinin sesi
Ve yasamimdan hiç eskilmeyen uçsuz deniz duygusu
Iki jandarma belirdi alanda, kaptan köprüsünde dolasiyor
hergele bir ekip otosunun homurtusu
Sonra iki daha ve üç daha ve dört
aci bir hinç rüzgari kasip kavuruyor içimi
Yapraklar savuruyor derin ve çamurlu bir kuyuya
Üstüne müstesarlarin kapicilarin soförlerin
yarasa gibi dolasan ozanlarin çocukluk anilarimin
kocalarinin dizi dibinde kadinlarin persembe tacirlerinin pustlarin
ve alanda kurumus bir zakkum agaci gibi duran benim üstume
Bir yere gidiyor bu bozkir gemisi ardinda kuyunun çevrintisini birakip
ve senden uzaklasip sürekli
Atlasam karanlik bir deniz

Hep giden bir bozkir gemisiydi antep, yelkenlerini sam yeli
yapraklardi
Boz abali köylüler geçerken develerle kapimizdan
Önünde bir yasemin agaciyla korunan karanlik ve kör mutfagin
genis tas dösemelerinde bir kurbaganin
küflü ve güherçileli duvardan korkusunu
uzun bir çocuklugun tek düsü olarak yazdim
çiçekli sayfalarinda siirler bulunan bir deftere
O defter arastanin ortasinda elinde zindiyan asasiyla
geçmisimize gelecegimize söven bir dilenciden
kaçarken tekke istiklal ilkokulunun yosunlu havuzuna
kücük bir kagittan kayik olup batti
Beni o gün olaganüstü ögrenciler tahtasina çakti
kurutma baskisiyla hocam Ali Riza

Saat iki. Genel is üyesi ve biçkin söförüyle bir otobüs
isiklarini bir erken vapur gibi yakarak ve harmanlayip
gecikmis sarhoslarla erken isçileri yola koyuldu
Bombos alanda sikintiyla hatirladigim ögrencilik yillarinin
kapisi zor kapanan kirmizi tramvayinda
balik istifi duruyorum sanki ayakta kizgin sikisik
Oysa yapayalnizim ve ellerinde kovalar, sopalar ve zamklarla
uzun bacakli yabanci kuslar gibi gölgeleri geçen ögrenciler duvara
bir aniyi çiziyorlar: Yarin...

Kuru ve beyaz çakillarla döseli dere yataklarindan
geçerdim yagiz parlak sagrili bir atla
Postalima takili bir devedikeni, sebboy kokusuyla havada
derinlere kirmizi çiçekler çizen arikuslari ve Lorca
Aklimda safonun küçük memeleri saçim ates gibi ve saman
kokusunu uzak kentlere kadar uçuran rüzgar
Bütün bir yaz bekleyerek sevgilimi görecegim günü
gene ask siirleri yazardim dalgin bakarak kagitlarin
denizinde yürüyen siir gemisine o yillarda
fransizca ögrendim ve Hafizdan okumak için biraz farsça

Ay batti dindi firtina iskele isigi sabaha karsinin kör sisine
bulanmis görünmüyor ortalik sessiz jandarmalar
potinlerini sürüyerek çekip gittiler köfteciler sarhoslar sabahcilar
Kimse yok ortalikta simdi sen uyuyorsun bir çocuk gibi gülümseyerek
korkularini çogaltan düslere bakip
yanimda ufacik ve gülünç bir seyis siritarak
atasözleri söylüyor; demir tavinda dövülür
Herkes uyuyor gümüs sapli bir biçak... bosver o da olsun
Yüregime saplanarak taa derinlerden ve ayni soruyla kivrilarak
acitiyor kararan yüzümü "niçin?" anamin çini bir sandukadan
çikarip simdi bir bir bavuluma doldurdugu
zakkum ve ates ütüsüyle kiristirilmis
Ilk gençlik anilarini yirtan boynuz sapli bir biçak
gölgeye düstü artik hiç titremeyen dünyamizi
tam ortasindan acimasiz ikiye ayirarak

Veznecilere abanoz sokagi arasindaki uzun kanali bir laz
arkadasimin tekleyen motoruyla günasiri
geçiyor ve sakiz çigneyen ve bana kocam demeyi seven
Ve adi kadriye miydi? göbeginin altinda uzun biçak iziyle
orospu sevgilime ulastiriyordum tramvay duraklari arabin
kahvesi palamut tava siirler ve polislerle
vurusurken ölen genç arkadaslarim ihlamur agaçlari

Gölgeleri sahaflar ve asaf halet'in kaldirimlara düsmüs büyük
yazi defterleri gibi ucuza satilan gençlik yillari
O yillarda öykülere basladim.

Sabah oluyor ölümle yasamin
gerçekle düsün geçmisle gelecegin birbirine karistigi
Acinin keskin düsüsün derin ölümün hazir oldugu saat
Uzun bir hesaplasmayi bitiriyorum sanirim
üsküdar gemisi dar bogazin
en sikisik en dolasik aglarindan geçiyor
Sirtimda dolu bir tabancanin horozu öttü ötecek
Ve kupkuru dereden bir yildirim gibi geçen simdi'nin ati
Artik düsle geregi iyice karistiriyorum uyku
ya da artik yüzünü bile unutmanin saati
Paris bir yilbasi gecesi karlarin
üstüne düsen aydinlik ve sisli
katedralin karsisinda oymali tahta gaveau saydam bir konyak
Sonra yeniden gittim oraya eski kahvelerin
yerinde yangin artiklari gibi çilgin
ve amerikali bir manyak
chaillot'nun delisi bayan meerson'in her geceyarisi
lazare'i ölü anilarindan çikararak helva yedirdigi
müzeler ve yasamima görüntünün
bitmez tükenmez seridini sokan sinema paris

Üsküdar gemisi bogazdan çikti seni düsünerek
yazdigim bu siir bitmek üzere
Filmin sonu bulusamadigimiz günlerin
aylarin ikindi günesinin sonu
Hesabi kapatan bir çizgi gibi
karsi tepelerde isiyan gün kirçil bir kalabalik
Asker asker asker bugün kizildere bin dokuz yüz yetmis dokuzun
bir nisan günü ve aslinda çok uzun
bir acinin bir ayriligin bir susuzlugun
Ardindan isiyan gün iskelede
elele tutusmus bir delikanli bir kiz
günlük seylerden konusuyorlar derslerden vapurdan
çok geciken devrimlerden ve yüzleri
Tertemiz deniz gibi aydinlik sakin ve onlarin
serinliginde yeniden basliyor yasantimiz

Artik bu siir bitti, sanirim

Onat Kutlar


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Nazim'dan Ve Cendrars'dan Sonra
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
»  Sonra
» Sonra
» Bir Yerden Sonra
» Biraz Sonra
» Senden Sonra

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Sözler,Msn Nickleri,Şiirler... :: Şiirler :: Onat Kutlar-
Buraya geçin: