Altinci Mektup
Bir gün bir yalnizliga düstüm yine. Basimi
ellerimin arasina aldim, sessizce aglamaya basladim .
Önümde yariya gelmis bir konyak sisesi 'beni iç'
diye fisildiyordu, 'beni iç'. Sonra yalvarmaya basladi:
'Ne olur' dedi 'ne olur haydi iç beni'.
Bir bardak doldurdum, tepeme diktim .
Sise rahatladi, sustu. Hani ellerimiz birbirine
degince nasil oluyorduk? Iste öyle oldum .
Hani bakislarimiz bulustugu zaman, bir baska
türlü atmasi vardi yüreklerimizin. Onu hatirladim .
Sonra bir tren hareket etti. Sabahti. Karsikarsiyaydik .
Konusuyorduk. Ben sevmek diyordum durmadan.
Gözlerim gözlerine soruyordu: 'seviyor musun?' diye.
Hep evet diyordu gözlerin, ellerin, dudaklarin hep
evet diyordu. Oysa ki, bir çok hayir diyen insan vardi
çevremizde. Örnegin: bir çocuk hayir, diyordu, bir kadin,
bir adam ve bir baskasi, bir baskasi hayir diyordu.
Hayir'lar arasinda ezilmege mahkûmdu evet'lerimiz .
Tren ilerliyordu. Gözlerin gözlerime soruyordu
ne olacak diye. Sigara üstüne sigara yakiyordum,
kadeh kadeh içki içiyordum, fakat bilmiyordum
ben de ne olacagini. Bizi sürükleyen bir akintiydi.
Durduramazdik onu, hükmedemezdik ona.
Bir anafora rastlayip yok oluncaya kadar akip
gidecektik iste. Peki anafor nerdeydi? Uzak miydi?
Belki çok yakindi kimbilir. Biz onu
göremiyecektik. O, gözlerimizi kör ettikten sonra
saracakti bizi buz gibi kollariyla.
Tren ilerliyordu. Pencereden deniz görünüyordu.
Denize aksam günesi vurmustu. Renk renk
kayiklar gördük kiyilarda. Denize tas atan çocuklar
gördük. Uzakta bir balikçi aglarini topluyordu.
Ve tren ilerliyordu. Kadere yaklasiyorduk .
Bir alacakaranlik basti zamani. Gözlerim gözlerindeydi.
Ellerini tuttum, titredin. Aci aci bir düdük öttü.
Bir seyler koptu içimizden.
Sonra tren durdu, indik, yollarimiz ayri ayriydi.
Simdi, o gün verdigin yalnizligi yasiyorum .
Ümit Yasar Oguzcan