Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Roma İmparatoru Caligula (Gaius Caesar Augustus Germanicus)

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
soner




Mesaj Sayısı : 3323
Kayıt tarihi : 31/05/10

Roma İmparatoru Caligula (Gaius Caesar Augustus Germanicus) Empty
MesajKonu: Roma İmparatoru Caligula (Gaius Caesar Augustus Germanicus)   Roma İmparatoru Caligula (Gaius Caesar Augustus Germanicus) Icon_minitimePerş. Tem. 22, 2010 3:45 pm

Roma İmparatoru Caligula (Gaius Caesar Augustus Germanicus)
Kategori: Tarih >> Roma Tarihi
Caligula, 31 Ağustos 12'de, Roma'nın sayfiyelerinden Antium'da doğdu. İmparator Augustus'un evlatlık torunu Germanicus ve torunu Yaşlı Agrippina'nın doğumdan sonra hayatta kalan altı çocuğundan üçüncüsüdür. Germanicus, Nero Claudius Drusus ve Küçük Antonia'nın oğlu, Agrippina ise Marcus Vipsanius Agrippa ve Yaşlı Julia'nın kızıdır. Gaius'un erkek kardeşleri Nero ve Drusus'la genç yaşta ölen Tiberius ve Gaius Julius, kız kardeşleri ise Julia Livilla, Drusilla ve Genç Agrippina'dır. Gaius, aynı zamanda geleceğin imparatorlarından Claudius'un yeğenidir.[1] Asıl adı Gaius Caesar Augustus Germanicus olan Roma imparatoru Caligula, Romalı general Germanicus ile Agrippina'nın oğluydu. Çocukluğunda askerler gibi çizme giydiğinden askerler ona "çizmecik" anlamına gelen Caligula adını verdiler.[2]

Gaius'un babası Germanicus, Tiberius Claudius Nero ve Augustus'un üçüncü karısı Livia'nın torunu ve ayrıca Augustus'un kendisinin de evlatlık torunudur. Germanicus, Julio-Claudian ailesinin en göze çarpan üyelerinden ve Roma İmparatorluğu'nun en çok saygı duyulan ve sevilmiş olan generallerinden birinin oğludur. Agrippina, Augustus ve Scribonia'nın torunudur ve mükemmel Roma kadını modeli olarak tasvir edilir.[1]

Caligula, M.S. 37'de, amcası Tiberius'un ölümünden sonra 25 yaşında imparator oldu. Egemenliğinin ilk aylarında halkın hak ve özgürlüklerini gözeten düzenlemelerle toplumun geniş kesiminin sevgi ve desteğini kazandı. Tiberius'un sürgüne gönderdiği kişileri Roma'ya geri çağırdı. Halka ağır gelen vergilerin bir bölümünü kaldırdı. Tiberius döneminde baskıcı yöntemler uygulayan savcıları sürgüne yolladı. Ne var ki, tahta çıktıktan 7 ay sonra ağır bir hastalık geçirdi. Daha sonraki dengesiz davranışları, kimilerince bu hastalığa bağlanmaktadır.[2]

Caligula'dan önce, imparator Tiberius'un son on bir yılını Roma yerine Capri adasında geçirmiş olması ve imparatorluğu buradan idare etmeye kalkışması Roma'daki karışık ve güvenliği yetersiz ortamdan kaçmak olarak açıklanır.

Tiberius, 16 Mart 37'de öldüğünde, mülkünü müşterek varis olarak görev yapan Caligula ve kendi torunu Tiberius Gemellus'a bıraktı. Tacitus'un yazdığına göre Roma halkının daha çok sevdiği Caligula'nın taht'a çıkışını hızlandırmak için Tiberius, bir yastıkla boğulmuştu. Böylece Caligula, rakibini bertaraf ederek tek başına iktidâra geldi. Saltanatının ilk üç ayında yüz altmış binden fazla hayvan kurban edildi. Muhafızlara fazladan ödeme yaptı, Tiberius'un vatana ihanet belgelerini yok etti ve vatana ihanet kovuşturmalarının geçmişte kaldığını ilan etti, sürgüne gönderilenleri geri çağırdı ve İmparatorluk vergi sisteminden zarar görenlere yardım etti. Cinsel suç işleyen suçluları imparatorluktan uzaklaştırdı. Bunlardan başka, halk için serbest seçimleri yeniden canlandırdı ve selefi Tiberius zamanında kapatılan Roma İmparatorluk yıllıklarını yeniden açtırdı. Saltanatına iyi bir başlangıç yapan Caligula, 37 yılının Ekimin de ciddi biçimde hastalandı. Bazı modern tarihçilerin var sayımlarına göre bu fiziksel rahatsızlık daha sonraları akıl hastalığına yol açmıştı. Tarihçi Howard Hayes Scullard, Caligula'dan "Hastalığı dolayısıyla bir şehvet canavarı ve şeytânî bir zâlim olarak çıktı." diye bahseder. İskenderiyeli Philon, Caligula'nın hayatının büyük bölümünde gözden ırak olan birisi için devamlı göz önünde olmanın baskısına alışamamaktan kaynaklanan basit bir sinir bozulması dışında hiç bir şeyi olmadığını söyler. Araştırmacılardan T. E. Jerome, onun tutarsız hareketlerini alkol zehirlenmesiyle açıklar, ayrıca bayılmalarının epilepsi ile değil alkol ile bağlantısı olduğunu söyler. Romalılar dehşet içinde, imparatorlarının iyileşmesini dua ederek beklemişler, imparator biraz iyileşmiş ancak yönetimi keskin bir değişim göstermiştir. Kayın pederi Silanus'un ölümü Caligula'nın iyileşmesinden hemen sonra gerçekleşmiştir.

Caligula, bu arada Senato ile kavgalı hale gelir. Bazı kaynakların işaret ettiğine göre İmparator, bir geçit töreni istemiş; ancak bu istek, senato tarafından reddedilmişti. Caligula ise 39 yılında Konsülleri senatoya danışmadan görevden uzaklaştırmış ya da yeniden yerleştirmiş ve birkaç senatörü arabasının yanında resmi kıyafetleriyle koşmaya zorlayarak halkın önünde küçük düşürmüştür.

Döneminin tarihçisi Suetonius, onun yüksek dereceden Senato üyelerinin eşlerini en yüksek teklifi verenlere satmasını ve gece güneşin doğmasını emrederek sarayının koridorlarında dolaşma alışkanlığını anlatır. Roma birlikleri, kazandığı bir zaferin ardından "denizin ganimetleri" olarak deniz kabuğu toplamaya gönderilmiştir. Yine söylendiğine göre arenada aslan ve kaplanlarla dövüşmek için yeterli suçlu kalmamışsa bazı izleyicileri arenaya attırmıştır. Hayatına karşı herhangi bir plan tertip edildiği zaman, söylendiğine göre komplocuların çok sayıda küçük yarayla" öldürülmesini emretmiştir. Bir adam, mâsum olduğunu, isnat edilen suçları işlemediğini haykırdığında, infâzı durdurtan Caligula, adamın dilini kestirip, sonra öldürtmüştü.

Yine söylendiğine göre kendisine yukarıdan bakılmasını suç saymıştı. Ama döneminin tarihçilerinden Seneca, olayı farklı bir boyuta çeker. Seneca'nın Aktardığına göre; Caligula'nın teni soluktu, erken yaşta saçları dökülmeye başlamıştı, ince bacakları ve taraklı ayakları vardı Tüm bu özellikleri, Caligula'nın çok uzun boylu ve muntazam olmayan bir vücudu, geniş bir alnı ve donuk gözleri olduğunu ekleyen Suetonius tarafından da teyit edilir. Güya kelliğine o kadar duyarlıymış ki kendisine yukardan bakılmasına izin vermez, "keçi" kelimesini duymayı istemez ve saçı gür kimi görse saçlarını kestirtirmiş. Hatta mahkûmlar önüne sıralandığında, Caligula, suçlarını gösteren levhalara aldırmadan, sıranın her iki ucundaki iki kele işaret ederek, cellatlara sadece “bu kel ile şu kel arasındaki herkesi öldür” diye emir verirmiş.[3]

Son kaynaklar, Caligula'nın davranışlarının kaynağını beyin iltihabı, sara ya da menenjit gibi olası bir tıbbi nedenlerle açıklamaya çalışma konusunda bölünmüşlerdir. Cassius Dio, Caligula'nın "beyin humması" geçirdiğini söyler. Suetonius ise Caligula'nın "sara" hastası ve "zeka özürlü" olduğunu aktarır. İskenderiyeli Philon, Caligula'nın hayatının büyük bölümünde gözden ırak olan birisi için devamlı göz önünde olmanın baskısına alışamamaktan kaynaklanan basit bir sinir bozulması dışında hiç bir şeyi olmadığını söyler. Roma, dehşet içinde, sevgili imparatorlarının iyileşmesini dua ederek beklemişler, imparator biraz iyileşmiş; ancak yönetimi keskin bir değişim göstermiştir. Gemellus ve kayın pederi Silanus'un ölümü, Caligula'nın iyileşmesinden hemen sonra gerçekleşmiştir.[1] Savurganlıkta bir benzeri daha olmayan genç imparator, Tiberius'tan kalan üç milyar sesterceyi (Roma parası) kısa sürede tükettikten sonra, zenginlerin mallarına el koymak için toplu infazlar başlatmıştı. Genelevlere de vergi koymuş, hatta daha fazla para toplamak amacıyla imparatorluk sarayının himayesinde kendisi bir genelev açmıştı.[3]

Bir başka iddiaya göre ise İmparator Hipertiroididen muzdaripti ve bu durum Yaşlı Pliny'nin bahsettiği "bakışını bir noktaya sabitleştirmesi" durumunun açıklaması olabilirdi. Caligula'nın deli olup olmadığı sorusu bu güne kadar bir muamma olarak kaldı. "Legatio ad Caium" adlı eserin yazarı ve İskenderiyeli Yunanlıların zulmü için çare aramak üzere gönderilen delegelerin lideri Philo, İmparatorun artık kötü bir şakacıdan başka bir şey olmadığını iddia eder.

Her hâlükârda, günümüze ulaşmış kaynaklar arasında Caligula'nın gözden düşüşünün anlatılmasında gerçekle kurguyu bir birinden ayırmak güçtür. Yukarıdaki anlatılanlara ilaveten, bir imparator olarak onun tuhaf davranışları hakkında bir çok ünlü hikâye vardır; örnek olarak, Jamia şehrindeki imparatorluk sunağını yıkan Yahudileri cezalandırmak için Kudüs Tapınağı'na kendi heykelinin dikilmesi emrini vermesi (yakın dostu Herod Agrippa tarafından durdurulmuştur), tahıl ambarlarını kapatarak yurttaşlarını açlığa mahkum etme eğlencesi, yemek yerken idam seyretme hobisi ve kendisini tanrı olarak nitelendirmesi verilebilir. Yeterince ilginç olan ise, Caligula'nın ölümünün ardından onun hakkında en koyu eleştirileri yapan Seneca, - Senaca için tipik olarak- kız kardeşleriyle olan ensest ilişkisi hakkında çıkan dedikodulardan hiç bahsetmez ve Seneca, Caligula'nın hayattaki kız kardeşleri Genç Agrippina ve Julia Livilla ile olan yakın ilişkisi ile tanınır. Bu anekdotların meşruiyeti ne olursa olsun tarihçiler Caligula'nın imparatorluk için kesinlikle yetersiz ve hazırlıksız olduğun konusunda birleşirler.[1] Hakkında “delilik”le “dahilik” arasında gezen çok farklı söylenti yayılan Caligula, Roma tarihinin en ilginç imparatorlarından biridir. Genç yaşında tahta ve hayata veda etmek zorunda kalan Caligula'nın ölümünün ardından büstlerinin ve heykellerinin kırıldığı, adına bastırılmış paraların ve madalyaların parçalandığı, onun varlığını kanıtlayan belgelerin yakılıp yıkılarak yok edildiği anlatılır.[4]

Günümüze ulaşan kaynaklar, Caligula'nın zalimliği ve var olduğu iddia edilen deliliği üzerine anlatılan anekdotlara odaklanmaya meyillidirler. Bu kaynaklar, özellikle Suetonius, ne kadar kapsamlı olurlarsa olsunlar sansasyonel ve önyargılı oluşları nedeniyle modern araştırmacılar arasında bir tartışma konusudur. Sık sık bu dönemin en tarafsız tarihçisi olarak gösterilen Tacitus'un Caligula'nı saltanatı hakkında yazdıkları maalesef kaybolmuştur.[1]

Caligula, İmparatorluğunun son üç yılında çok kan döktü. Halkın kendisine tanrı gibi tapmasını isteyen Caligula, imparatorluk sınırlan içindeki tüm tapınaklara heykellerini koydurdu. Hazineyi savurganca kullanarak tüketti; yeni vergiler koydu. Caligula'nın hastalık sonrası dönemine ilişkin bilgilerin çoğu kuşkuludur. Zalimliği ve zorba yönetimi ile halkın nefretini üstüne çeken Caligula, muhafız alayı komutanı tarafından öldürüldü; yerine amcası Claudius geçti.[2]

Caligula, Roma İmparatorluğu'nun belki de en çalkantılı dönemlerinden birinde başa geçtiği için bazıları tarafından tehlikeli addedilip öldürülmüş ve sonra da unutturulmaya çalışılmış olabilir. Bilindiği gibi, (Hz.) İsa, onun Roma tahtına oturmasından hemen önce, Tiberius zamanında, yani yaklaşık (İ.S.) 30 civarında, Yahudiye'de çarmıha gerilmiş, imparatorluğun Doğu'daki topraklarında “yeni” bir din sancısı yaşanmaya başlaması pagan Roma için yeni bir huzursuzluk kaynağı olmuştu. Caligula'dan önce, imparator Tiberius'un son on bir yılını Roma yerine Capri adasında geçirmiş olması ve imparatorluğu buradan idare etmeye kalkışması Roma'daki karışık ve güvenliği yetersiz ortamdan kaçmak olarak açıklanırsa eğer, Caligula'nın Nemi'ye sığınmış olması da kolaylıkla anlaşılabilir. Caligula'nın kendini “tanrı” ilan ettiği, yaptırdığı tapınağın içine kendisinin bire bir ölçüde heykelini diktirerek ona her gün kendi giysilerinden birini giydirttiği, atını bile konsül üyesi yapmaya niyetlendiği, göl kıyısındaki sarayında ve göl sularında gezinen teknesinde çılgın safahat alemleri düzenlediği gibi sapkınlık iddialarını yayanlar aslında, İsis ve Diana gibi önemli tanrıçalara derinden bağlı güçlü bir paganın o günkü hassas inanç dengelerini daha da bozabileceğinden korkmuş olabilirler. Belki de, sırf bu yüzden Caligula'yı hatırlatan her şey yakılıp yıkılarak yok edilmiş, rivayete göre de yaptırdığı tekne(ler) de kasten batırılıp gölün dibine gönderilmiştir. Roma şehir merkezinden yaklaşık otuz kilometre uzakta, Napoli yolu üzerindeki Albani Tepeleri olarak anılan volkanik bölgede yer alan iki krater gölünden biri olan Nemi Gölü (diğeri Albano Gölü), işte bu Caligula efsanesinin mekanıdır.[4]

Politik Başarıları
Günümüze kadar ulaşan kaynaklar Caligula'nın kısa saltanatında elde ettiği birkaç politik başarıdan bahseder. Saltanatı sırasında imparatorluğa katılan Moritanya iki eyalet olarak tekrar yapılandırıldı. Hirodes Antipa Yahudiye valisi olarak atandı. Alexandria ve diğer doğu eyaletlerinde Yahudiler ve Yunan'lılar arasında çıkan birkaç karışıklık bastırıldı. Caligula Rhegium ve Sicilya limanları iyileştirildi ve Mısır 'dan yapılan tahıl ithalatı arttırıldı. Kamu işleri tamamlandı tapınaklar inşâ edildi ve duvarlar tamir edildi. Caligula aynı zamanda gönülsüzce olsa da çok ikna edici iyi bir hatip ve genellikle Roma halkının gözünde popüler biri olarak tasvir edilmiştir.

Yine aynı kaynaklar onun bazı politik aptallıklarından bahseder. Bunlar özellikle öne çıkartılmış kuzey cephesindeki askeri etkinliklerde din ve vergi politikalarındaki deliliğinin ve zorbalığının delili olarak kullanılmıştır. Kuzey seferiyle zafer töreninde Germen savaşçı kıyafetleri giydirilmiş Galyalılarla alay edilmiş ve Roma birlikleri tanrı Neptün'e karşı kazandığı zaferin ardından "denizin ganimetleri" olarak deniz kabuğu toplamaya gönderilmiştir. Deli adamın bu eylemini açıklamak için ortaya atılan bir çok teori ve iddiadan akla en uygun olanına göre Caligula daha önce Jül Sezar'ın terk etmek zorunda kaldığı Britanya'yı işgal edip kazanmak istiyordu. Görünüşe göre birliklerinin aklındaki sefer farklıydı ve ordu İngiliz Kanalı kıyılarına vardığı zaman birlikler daha fazla ilerlemeyi reddetti bu yüzden Caligula gemilere binmeyi reddeden askerlerine seferin ganimeti olarak deniz kabukları toplamayı emretti. Bir kez daha her nasılsa kaynaklardaki eksiklikten dolayı tam olarak ne olduğu ve bunun neden Caligula dönemindeki birincil kaynaklar arasında bir tartışma konusu olduğu bilinmez.

Caligula'nın dinle ilgili politikalardaki uygulamaları öncüllerinden sert biçimde ayrılır. Augustus zamanında özellikle İmparatorluğun batısında Tanrılaştırılmış imparator kültü oluşturularak teşvik edildi ve genellikle yeni kurulan bir Roma kolonisinde oluşturulan ilk yapılanma oldu. Bu kült, onun "numen"ini merkez alan bir yapıda olmasına rağmen Augustus'un bir çok fırsatta belirttiği gibi kendisi değil kişisel ruhu ve atalarının ve ailesinin ortak ruhu "klanlar" kutsaldı. Augustus'tan sonra Tiberius'un kültle biraz ilgilendiği görülür ve anlaşıldığı kadarıyla kültün yayılması ve genişlemesi merkezi organizasyon yapılanmasından ziyade yerel derecede taşralı yöneticilerin zorlamalarıyla olmuştur. Caligula bu kültü hayal edilemeyecek bir noktaya taşımıştır. Roma Forumu'ndaki Castor ve Pollux Tapınağı doğrudan Palatina'daki İmparatorluk konutuyla bağlantılıydı ve Caligula'nın kendisine adanmıştı ; Burada fırsat buldukça giyinir ve kendisini bir tanrı gibi takdim eder ardından dalkavukça yöntemlerle huzurunda bulunanların kendisini benimseyerek onaylamalarını talep ederdi. Tanrılaştırılmış İmparator Kültünün doğası imparatorun çevresindeki ruhun onore edilmesinden doğrudan Caligula'nın kendisine tapınılmasına doğru değişti. Bunu gibi Caligula'nın politikaları sadece külte bağlı uygulamalara değil İmparatorluğun tamamındaki dinsel uygulamalara etki etti. Heykellerin başları bir çok kadın heykeli de dahil Caligula'nın başıyla yer değiştirdi ve Caligula bu tanrılara Hellenistik yönetici kültüne benzer şekilde ibadet edilmesini istedi.

Caligula'nın vergi politikası da antik kaynaklar tarafından ağır biçimde eleştirilir. Caligula duruşmalardan fahişelikten ve evlilikten ağır vergiler almayı denemiştir.[1]

Alternatif Bakış Açıları
Caligula döneminin tam muhasebesindeki eksiklik ve bu güne ulaşan kaynakların abartılı doğası tarihi analizler açısından birkaç probleme neden olur. Dikkat edilmesi gereken bir husus olarak, Philo'nun Embassy to Caius ve Josephus'un Antiquities of the Jews adlı eserinin, 6'dan 8'e kadar bölümünde bahsedilenler hariç, Caligula'ya atfedilen tüm tarihsel yazılar, yönetim erkinin büyümesiyle güçleri ciddi biçimde kontrol altına alınan seçkinler sınıfı olan Senatoryal dereceden Romalılar tarafından yazılmıştır. Buna ek olarak, Roma politikasında cinsel sapkınlık ile zayıf yönetim hep el ele gösterilmiştir; örneğin tarihçi Suetonius, Augustus, Tiberius, Caligula, ve Nero'yu cinsel sapkınlıkla itham etmiş ve aynı zamanda bu imparatorların dönemini yönetimsel açıdan ağır biçimde eleştirmiştir. Bu sebeple, Caligula hakkında yazılan her neyse -özellikle Suetonius'a ait eserlerde - her zaman bir parça kuşkuyla dikkate alınmasında fayda vardır.

Bilindiği kadarıyla 39 yılında Caligula ve senato arasında bir kırılma vardı ve bu noktadan sonra Caligula'nın saltanatı kesinlikle despotik ton içerir. Caligula, Tiberius'un yaptığı temizlik sırasında senatodan uzaklaştırılan bazı Julian hanedanının güvenilir destekçileri arasında en çok göze çarpanlarından biriydi. Böylece Caligula senato tarafından en iyi zamanında bile kısmi bir destek gördü. Buna ek olarak, Tiberius'un, saltanatının genelinde görülen eksikliği, önceden yaklaşık 50 yıllık Augustus yönetimi altında uslu duran Senato tarafından İmparatorluğun yönetimsel erkinin büyük bir kısmının bir kez daha yeniden ele geçirilmesi için bir fırsat olarak değerlendirildi. Bu sebepten dolayı Caligula, İmparatorluğun başlangıcında Sezar ve Augustus'un karşılaştığı gibi işbirliğine kapalı bir senatoyla yüzleşmek zorunda kaldı.

Caligula, işbirliğine yanaşmayan bir Senato ile karşılaştı ve göründüğü kadarıyla bu saçmalıktan çabucak sıkılarak, Yönetici olarak kendisine verilen gücün yardımıyla gelişi güzel bir şekilde hareket etmeye karar verdi. Tiberius'un arkasında bıraktığı geniş finansal birikimler çabucak harcandı ve Caligula'nın kısa saltanatının sonunda İmparatorluk hazinesi tamamen boşaldı. Saltanatında, İmparatorluk avlusu ve sarayı Forumun içine doğru genişledi. Tiberius tarafından senato'ya iade edilen İmparatorluk görevleri ve sorumlulukları tahtın hakları olarak yeniden geri istendi ve Senato'nun gücü daha fazla sınırlandırıldı. Belki de saltanatında model aldığı Hellenistik krallardan sonra, kendini dinsel etkinliklerin merkezine yerleştirmeyi denedi.

Aslında, Caligula yönetimi ele almayı onun bir sonraki adımı olan "kutsal monarşi" için denedi; her hâlükarda, Roma toplumunun karmaşıklığı ve Roma politikaları, "önce yurttaş" prensibinin devam etmesini zorunlu kıldı. Suetonius, Caligula'yı Jül Sezar ile karşılaştırır; Roma Senato'suna göre, incelikle dengelenmiş yönetim, bir yüzyıl önce kurtulmuş oldukları tiranlıktan daha fazlası haline gelmişti. Böylece, Caligula üzerine atfedilen pek çok sansasyonel suçlama, onun karakterine ve anısına karşı yapılan politik olarak motive edilmiş saldırılar olarak değerlendirilebilir. Akılda tutulması gereken nokta, Caligula hakkındaki kayıtların neredeyse tamamı onun mutlak otoritesini zayıflatmaya çalışırken zarar gören politik muhalifleri tarafından kaleme alınmıştır.[1]

Popüler Kültürde Caligula
Caligula, 1968 yılı yapımı "Sezarlar" adlı TV dizisinde Ralph Bates; 1976 yılı TV dizisi "Ben, Cladius"ta John Hurt; yönetmenliğini Tinto Brass'ın yaptığı 1979 yapımı "Caligula" adlı sinema filminde Malcolm McDowell; 1985 yapımı mini TV dizisi "A.D." de John McEnery; 1996 yılı yapımı sinema filmi "Caligula"da Szabolcs Hajdu ve 2004 yılı yapımı mini TV dizisi "Imperium Nerone" de John Simm tarafından canlandırılmıştır

Albert Camus tarafından kaleme alınmış bir oyun olan "Caligula"da, İmparator, sevgili kız kardeşi Drusilla'nın ölümünün ardından sarayı terk ettiği üç gün ve üç gece sonra geri döner.

İsveçli grup Dark Funeral'ın solisti sahne adı olarak "İmparator Magus Caligula"yı kullanır.[1]

Caligula (1979)
Caligula İtalyan yönetmen Tinto Brass tarafından 1979 yılında çekilmiş bir sinema filmidir. Ayrıca filmin bazı sahneleri ise Giancarlo Lui ve Penthouse dergisinin kurucusu Bob Guccione tarafından çekilmiştir. Filmin konusu Roma İmparatorluğu İmparatoru Gaius Caesar Germanicus'nun yükselişi ve yıkılışıdır. Filmin senaryosu Gore Vidal'a ait olup, Penthouse dergisi tarafından finanse edilmiş ve prodüktörlüğünü Guccione ve Franco Rossellini yapmıştır. İmparatör rolünde başrolde Malcolm McDowell oynamıştır.[5]

Gaius (Caligula) (A.D. 37-41) (English)
Gaius Caesar Augustus Germanicus (b. A.D. 12, d. A.D. 41, emperor A.D. 37-41) represents a turning point in the early history of the Principate. Unfortunately, his is the most poorly documented reign of the Julio-Claudian dynasty. The literary sources for these four years are meager, frequently anecdotal, and universally hostile. As a result, not only are many of the events of the reign unclear, but Gaius himself appears more as a caricature than a real person, a crazed megalomaniac given to capricious cruelty and harebrained schemes. Although some headway can be made in disentangling truth from embellishment, the true character of the youthful emperor will forever elude us.

Gaius's Early Life and Reign
Gaius was born on 31 August, A.D. 12, probably at the Julio-Claudian resort of Antium (modern Anzio), the third of six children born to Augustus's adopted grandson, Germanicus, and Augustus's granddaughter, Agrippina. As a baby he accompanied his parents on military campaigns in the north and was shown to the troops wearing a miniature soldier's outfit, including the hob-nailed sandal called caliga, whence the nickname by which posterity remembers him. His childhood was not a happy one, spent amid an atmosphere of paranoia, suspicion, and murder. Instability within the Julio-Claudian house, generated by uncertainty over the succession, led to a series of personal tragedies. When his father died under suspicious circumstances on 10 October A.D. 19, relations between his mother and his grand-uncle, the emperor Tiberius, deteriorated irretrievably, and the adolescent Gaius was sent to live first with his great-grandmother Livia in A.D. 27 and then, following Livia's death two years later, with his grandmother Antonia. Shortly before the fall of Tiberius's Praetorian Prefect, Sejanus, in A.D. 31 he was summoned to join Tiberius at his villa on Capri, where he remained until his accession in A.D. 37. In the interim, his two brothers and his mother suffered demotion and, eventually, violent death. Throughout these years, the only position of administrative responsibility Gaius held was an honorary quaestorship in A.D. 33.

When Tiberius died on 16 March A.D. 37, Gaius was in a perfect position to assume power, despite the obstacle of Tiberius's will, which named him and his cousin Tiberius Gemellus joint heirs. (Gemellus's life was shortened considerably by this bequest, since Gaius ordered him killed within a matter of months.) Backed by the Praetorian Prefect Q. Sutorius Macro, Gaius asserted his dominance. He had Tiberius's will declared null and void on grounds of insanity, accepted the powers of the Principate as conferred by the Senate, and entered Rome on 28 March amid scenes of wild rejoicing. His first acts were generous in spirit: he paid Tiberius's bequests and gave a cash bonus to the Praetorian Guard, the first recorded donativum to troops in imperial history. He honored his father and other dead relatives and publicly destroyed Tiberius's personal papers, which no doubt implicated many of the Roman elite in the destruction of Gaius's immediate family. Finally, he recalled exiles and reimbursed those wronged by the imperial tax system. His popularity was immense. Yet within four years he lay in a bloody heap in a palace corridor, murdered by officers of the very guard entrusted to protect him. What went wrong?

Gaius's "Madness"
The ancient sources are practically unanimous as to the cause of Gaius's downfall: he was insane. The writers differ as to how this condition came about, but all agree that after his good start Gaius began to behave in an openly autocratic manner, even a crazed one. Outlandish stories cluster about the raving emperor, illustrating his excessive cruelty, immoral sexual escapades, or disrespect toward tradition and the Senate. The sources describe his incestuous relations with his sisters, laughable military campaigns in the north, the building of a pontoon bridge across the Bay at Baiae, and the plan to make his horse a consul. Modern scholars have pored over these incidents and come up with a variety of explanations: Gaius suffered from an illness; he was misunderstood; he was corrupted by power; or, accepting the ancient evidence, they conclude that he was mad. However, appreciating the nature of the ancient sources is crucial when approaching this issue. Their unanimous hostility renders their testimony suspect, especially since Gaius's reported behavior fits remarkably well with that of the ancient tyrant, a literary type enshrined in Greco-Roman tradition centuries before his reign. Further, the only eye-witness account of Gaius's behavior, Philo's Embassy to Gaius, offers little evidence of outright insanity, despite the antagonism of the author, whom Gaius treated with the utmost disrespect. Rather, he comes across as aloof, arrogant, egotistical, and cuttingly witty -- but not insane. The best explanation both for Gaius's behavior and the subsequent hostility of the sources is that he was an inexperienced young man thrust into a position of unlimited power, the true nature of which had been carefully disguised by its founder, Augustus. Gaius, however, saw through the disguise and began to act accordingly. This, coupled with his troubled upbringing and almost complete lack of tact led to behavior that struck his contemporaries as extreme, even insane.

Gaius and the Empire
Gaius's reign is too short, and the surviving ancient accounts too sensationalized, for any serious policies of his to be discerned. During his reign, Mauretania was annexed and reorganized into two provinces, Herod Agrippa was appointed to a kingdom in Palestine, and severe riots took place in Alexandria between Jews and Greeks. These events are largely overlooked in the sources, since they offer slim pickings for sensational stories of madness. Two other episodes, however, garner greater attention: Gaius's military activities on the northern frontier, and his vehement demand for divine honors. His military activities are portrayed as ludicrous, with Gauls dressed up as Germans at his triumph and Roman troops ordered to collect sea-shells as "spoils of the sea." Modern scholars have attempted to make sense of these events in various ways. The most reasonable suggestion is that Gaius went north to earn military glory and discovered there a nascent conspiracy under the commander of the Upper German legions, Cn. Lentulus Gaetulicus. The subsequent events are shrouded in uncertainty, but it is known that Gaetulicus and Gaius's brother-in-law, M. Aemilius Lepidus, were executed and Gaius's two surviving sisters, implicated in the plot, suffered exile. Gaius's enthusiasm for divine honors for himself and his favorite sister, Drusilla (who died suddenly in A.D. 38 and was deified), is presented in the sources as another clear sign of his madness, but it may be no more than the young autocrat tactlessly pushing the limits of the imperial cult, already established under Augustus. Gaius's excess in this regard is best illustrated by his order that a statue of him be erected in the Temple at Jerusalem. Only the delaying tactics of the Syrian governor, P. Petronius, and the intervention of Herod Agrippa prevented riots and a potential uprising in Palestine.

Conspiracy and Assassination
The conspiracy that ended Gaius's life was hatched among the officers of the Praetorian Guard, apparently for purely personal reasons. It appears also to have had the support of some senators and an imperial freedman. As with conspiracies in general, there are suspicions that the plot was more broad-based than the sources intimate, and it may even have enjoyed the support of the next emperor Claudius, but these propositions are not provable on available evidence. On 24 January A.D. 41 the praetorian tribune Cassius Chaerea and other guardsmen caught Gaius alone in a secluded palace corridor and cut him down. He was 28 years old and had ruled three years and ten months.

Conclusion
Whatever damage Tiberius's later years had done to the carefully crafted political edifice created by Augustus, Gaius multiplied it a hundredfold. When he came to power in A.D. 37 Gaius had no administrative experience beyond his honorary quaestorship, and had spent an unhappy early life far from the public eye. He appears, once in power, to have realized the boundless scope of his authority and acted accordingly. For the elite, this situation proved intolerable and ensured the blackening of Caligula's name in the historical record they would dictate. The sensational and hostile nature of that record, however, should in no way trivialize Gaius's importance. His reign highlighted an inherent weakness in the Augustan Principate, now openly revealed for what it was -- a raw monarchy in which only the self-discipline of the incumbent acted as a restraint on his behavior. That the only means of retiring the wayward princeps was murder marked another important revelation: Roman emperors could not relinquish their powers without simultaneously relinquishing their lives.[6]

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Roma İmparatoru Caligula (Gaius Caesar Augustus Germanicus)
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Bilgi Köşesi :: Tarih-
Buraya geçin: