Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Dehşet Dengesi (Balance of Teror) ve İlk Vuruş Yeteneği

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
soner




Mesaj Sayısı : 3323
Kayıt tarihi : 31/05/10

Dehşet Dengesi (Balance of Teror) ve İlk Vuruş Yeteneği Empty
MesajKonu: Dehşet Dengesi (Balance of Teror) ve İlk Vuruş Yeteneği   Dehşet Dengesi (Balance of Teror) ve İlk Vuruş Yeteneği Icon_minitimeSalı Tem. 20, 2010 3:27 pm

Dehşet Dengesi (Balance of Teror) ve İlk Vuruş Yeteneği
Kategori: Uluslararası İlişkiler, Soğuk Savaş
Dehşet Dengesi, Terör Dengesi ya da Karşılıklı Mahvolma politikası, Nükleer güce sahip devletler arasında olası bir nükleer savaşta ortaya çıkacak topluca yok olma korkusu doğrultusunda doğan denge.[1] Soğuk savaş döneminin bir kavramı olarak "dehşet dengesi", sahip oldukları nükleer silahların bir kez kullanılmaya başlandığında dünyayı defalarca patlatacak güce ulaşması nedeniyle süper güçler arasında nükleer bir savaşın olanaksızlığını ifade etmek için kullanılıyordu.[2]

ABD ile Sovyetler Birliği arasındaki dehşet dengesi, çok çeşitli imha silahları ve bunları taşıyacak füze sistemlerine sahip iki taraftan birinin ilk saldırısına, ötekinin vereceği yanıtın önlenemeyeceği anlayışı üzerine yatmaktadır. Ani bir saldırıda karşı tarafın çok iyi şekilde gizlenmiş olan nükleer silah kapasitesinin tam anlamıyla yok edilemeyeceğinin bilinmesi dehşet dengesinin yarattığı yıldırıyı arttırmaktadır. Dehşet dengesi bir yandan nükleer bir savaşı önlerken, diğer yandan da nükleer silahlanma yarışına yol açmıştır. İlk vuruş yeteneğiyle karşı tarafın tüm nükleer silahlarını imha edebilmek için, karşı tarafınkinden daha fazla sayıda nükleer silah üretmek gerekmiştir.

Dehşet dengesini yaratan geniş nükleer silah stoğu topyekün savaşı akılcı bir devlet politikası olmaktan çıkartırken, kaza sonucu bir savaşın çıkması tehlikesini büyük oranda arttırmıştır. II. Dünya Savaşı sonrası dönemde atom bombası üzerine kurulu olan denge, Hiroşima'ya atılan bombadan onlarca kat daha güçlü bombaların üretimi sonucu daha da şiddetlenmişti. Dehşet Dengesi'nin varlığı Soğuk Savaş döneminde iki blok arasında bir topyekün savaşı önlemişse de, Kore ve Vietnam Savaşları gibi "sınırlı savaşlar" devam etmiştir.[1]

Dehşet Dengesi'nin varlığı Soğuk Savaş döneminde iki blok arasında bir topyekün savaşı önlemişse de, Kore ve Vietnam Savaşları gibi “sınırlı savaşlar” devam etmiştir. Dehşet Dengesi, “Karşılıklı Mahvolma” (Mutually Assured Destruction) olarak da anılır.[3] Aşağıda nükleer silahlanma ve dehşet dengesiyle alakalı bazı tarihler ve rakamlar var;

1-Nükleer teknoloji (Sırasıyla silahın türü, ABD ve SSCB'nin üretim tarihleri)

Silahlar

Atom bombası ---> ABD (1945) - SSCB (1949)
Kıtalararası bombardıman uçağı ---> ABD (1948) - SSCB (1955)
Jet bombardıman uçağı---> ABD (1951) - SSCB (1954)
Hidrojen bombası ---> ABD (1952) - SSCB (1953)

2- Nükleer bomba ve savaş başlıkları (yıllara göre ABD ve sovyetler birliği silahlı kuvvetlerin envanterinde bulunanlar)

1945 ---> ABD (2), SSCB (0)
1950 ---> ABD (450), SSCB (0)
1955 ---> ABD (4750), SSCB (20)
1960 ---> ABD (6068), SSCB (300)
1965 ---> ABD (5550), SSCB (600)
1970 ---> ABD (4000), SSCB (1800)
1975 ---> ABD (8500), SSCB (2800)
1980 ---> ABD (10100), SSCB (6000)
1985 ---> ABD (11200), SSCB (9900)
1990 ---> SSCB (10999), ABD (9680) [4][5]

Tarihçe
Altı sene evvel geride bıraktığımız 20. Yüzyıl, uluslararası ilişkiler disiplini açısından oldukça ilginç gelişmelere sahne olmuştur. Daha yüzyılın başında tarihin gördüğü en kanlı savaşlardan birincisi yaşanmış, bundan ders çıkaramayan devletler 2. Dünya Savaşının yaşanmasına engel olamamışlardır. İki savaş arası dönemde evrensel çapta ilk uluslararası örgüt diyebileceğimiz Milletler Cemiyeti kurulmuştur. 2. Dünya Savaşı'nın yaşanmasıyla devletler, Milletler Cemiyeti'nin savaşları engelleme konusunda yetersiz olduğunu görmüş ve Milletler Cemiyeti yerini Birleşmiş Milletler'e bırakmıştır. Artık uluslararası arenada sadece egemen devletler değil uluslararası örgütler, çok uluslu şirketler, hatta uluslarüstü örgütler rol almaya başlamıştır. 20.Yüzyılın birinci yarısı 2. Dünya Savaşı'nın bitmesiyle son bulurken hemen ardından 2. yarısı bu defa sıcak çatışmalarla değil soğuk savaşın başlamasıyla tarihe damgasını vurmuştur. 2. Dünya Savaşı'ndan sonra dünya politikasında iki büyük süper gücün ağırlığını hissettirdiği görülmektedir: Sovyetler Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri..

Önce Milletler Cemiyeti ardından Birleşmiş Milletler'in savaşları önleme konusundaki bütün çabalarına rağmen savaş, ne yazık ki, günümüzde hâlâ devletlerin başvurduğu bir politika aracıdır. Silahlanmayı politikanın bir aracı olarak incelediğimizde silahların siyasal çerçeve içindeki yeri konumuz açısından bizi ilgilendirir. 1950'lerden sonra ortaya çıkan nükleer silahlardan sonra silahlanma konusu uluslararası politikanın önemli bir konusu oldu. Nükleer silahların verecekleri fiziksel zararlardan çok diplomatik pazarda oynayacakları rol önemlidir. İşte esasında "Dehşet Dengesi" kavramı bu mantık çerçevesi içinde vücut bulmaktadır. Nükleer silahların caydırıcı özellikleri askerî özelliklerinden fazladır. Zaman içinde nükleer stratejinin temel işlevi savaşa başvurmadan savaşı önlemek, bir tehdit aracı oluşturmak olmuştur. Bir başka ifadeyle nükleer silahların caydırıcılığı kullanımından daha önemli bir politik araç haline gelmiştir.

Zamanla nükleer silahlara ilişkin teknik bilgilerin artmasıyla dünyada devletler nükleer güce sahip olan ve olmayan devletler olarak ikiye ayrıldı. 1960'lara gelindiğinde ABD ve Sovyetler Birliği'nin stokları yüksek seviyelere ulaştı ve bu seviyeye teknik olarak bir isim verildi: "Dehşet Dengesi".

Nükleer güce sahip taraflardan birisi ani bir saldırı ile tüm nükleer gücünü karşı tarafa yöneltse bile karşı tarafın kendisinin kabul edemeyeceği oranda bir karşılık verme yeteneğini ortadan kaldıramamaktadır. Yani taraflardan hiçbirisinin birinci vuruş kapasitesi karşı tarafın kendisini kabul edilemez ölçüdeki ikinci vuruş kapasitesini yok edememektedir. Dehşet Dengesi bu zemin üzerine kuruludur. Bu anlayışa göre bir nükleer güç çatıştığı rakibine karşı kazanma mantığından çok caydırma mantığı ile davranacaktır.[6][7]

Soğuk Savaş döneminde dünyadaki iki büyük nükleer güçten bir tanesinin Sovyetler Birliği olduğunu söylemiştik. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Rusya Federasyonu eski Sovyetlerin nükleer gücünü ne kadar elinde bulunduruyor bilinemez ama günümüzde hâlâ küçümsenmeyecek derecede nükleer güce sahip olduğunu söyleyebiliriz. ABD'nin İran'a müdahale edebileceğinin gündemde olduğu bu günlerde Rusya Federasyonu'nun nükleer faaliyetler açısından İran'a verdiği destek yeni dehşet dengelerinin yaratıldığına bir işarettir. Umarız ABD, Rusya, İran arasında gelişen ve bütün dünyayı en az bu üç ülke kadar ilgilendiren yeni dehşet dengesi, nükleer silahların kullanılmasına gerek kalmadan, iyi bir kriz yönetimi ile çözüme ulaştırılır.[7]

İlk Vuruş Yeteneği
İlk vuruş yeteneği, bir Nükleer saldırıda kıtalararası balistik füzeler başta olmak üzere nükleer silahlarla karşı tarafın tüm nükleer savaş gücünü tahrip etme stratejisini uygulama kapasitesi, olanağıdır.

Birinci vuruş stratejisi, bir tarafın yapacağı büyük bir saldırıyla, karşı tarafın ikinci vuruş kapasitesini yok ederek (misilleme yapma olanağını) savaşın kazanılmasını öngörür. Bu amaçla, karşı tarafın nükleer silahları hedef alınacaktır. Nükleer silahlarla misilleme yapma olanağı olmayan karşı tarafın birkaç kenti nükleer silahlarla vurularak, ya da konvansiyonel savaş yoluyla istila edilerek teslime zorlanacaktır.

Eğer birinci vuruş ile karşı tarafın ikinci vuruş gücü tümüyle yok edilemez ise, saldıran tarafın kentlerini vurarak misilleme yapma olanağına sahip olacaktır. Bu ise, saldıran tarafı, bu riski göze alamamak dolayısıyla saldırıdan caydıracaktır.

Karşı tarafın tüm nükleer gücünü birinci vuruşla imha edememek sonucu nükleer karşı saldırıya uğramak endişesi, Dehşet Dengesi ya da Yılgı Dengesi olarak adlandırılır.

Birinci vuruş yeteneği bir devletin elinde bulunan nükleer başlıkların sayısına, karşı tarafın nükleer silahlarının tam yerini saptayabilmesine ve gönderme araçlarına bağlıdır, fakat aynı zamanda da düşmanın ikinci vuruş yeteneğinin gelişmişliğiyle sınırlıdır. İkinci vuruş yeteneğinin tahribatından kaçınmak için, ABD ve SSCB, yeraltı silolarında, filolarında ve uydu ülkelerde kıtalar arası füzeleri yerleştirmişler, çok yönlü nükleer başlıklı füzeleri denizden fırlatan denizaltıları da dünyanın değişik okyanuslarına dağıtmışlardır.[8]

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Dehşet Dengesi (Balance of Teror) ve İlk Vuruş Yeteneği
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Dünya'nın Dengesi
» Doğanın Dengesi

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Bilgi Köşesi :: Uluslararası ilişkiler-
Buraya geçin: