Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Peygamber Efendimizin (s.a.v) Risaletinin delilleri

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Enes Okay




Mesaj Sayısı : 878
Kayıt tarihi : 12/05/10

Peygamber Efendimizin (s.a.v) Risaletinin delilleri  Empty
MesajKonu: Peygamber Efendimizin (s.a.v) Risaletinin delilleri    Peygamber Efendimizin (s.a.v) Risaletinin delilleri  Icon_minitimePerş. Tem. 29, 2010 9:22 am

Peygamber Efendimizin (s.a.v) Risaletinin delilleri
Nasıl ki, Hz. Muhammed (s.a.v.) peygamberliğinin bütün delilleriyle Kura'n-ı Kerim’in hak kelam ve Allah’ın sözü olduğuna delildir. Zira madem peygamberdir, elbette yalan söylemez ve Allah’a iftira edemez. Ve madem yalan söylemez ve iftira edemez; elbette “Allah’ın kelamıdır.” dediği ferman, Allah’ın sözü olacak.

Aynen bunun gibi, Kur'an-ı Kerim de bütün mucizeleriyle ve Allah’ın kelamı olduğunu ispat eden bütün delilleriyle Hz. Muhammed (s.a.v.)’in Allah’ın peygamberi olduğunu ispat eder. Zira Allah’ın kitabını, Ancak Allah’ın peygamberi tebliğ eder.

O hâlde şöyle bir söz söylesek: “Kur'an Allah’ın kelamıdır, zira Hz. Muhammed (s.a.v.) birçok mucize göstermiştir.” Yani Kur'an’ın hak kelam olduğuna, Peygamberimiz'in mucizelerini delil yapsak bu son derece doğrudur.

Zira madem mucize göstermiştir, o hâlde Allah’ın peygamberidir. Ve madem peygamberdir, elbette elindeki kitap da Allah’ın kitabı olmalı; başka bir şey olamaz.

Aynen bunun gibi, şöyle bir söz daha söylesek: “Hz. Muhammed (s.a.v.) Allah’ın peygamberidir.

Zira Kur'an’ın misli bir kitap getirilememiştir.

Kur'an’ın geçmişten ve gelecekten verdiği haberler doğru çıkmış, tarih ve arkeoloji bu haberlerin doğruluğunu tasdik etmiştir.

Yine Kur'an bundan 1400 sene önce birçok bilimsel gerçeği haber vermiş, bu haberlerin doğruluğu bu asırda bizzat bilim adamları tarafından tasdik edilmiştir.

En inatçı düşmanları dahi Kur'an’ın ifadesine hayran olmuştur, düşmanları dahi onun güzelliğini kabul etmiştir.

Kur'an; hem şahsi, hem siyasi, hem de sosyal alanda birçok inkılâplar yapmış ve bu inkılâplar sosyologları hayrette bırakmıştır.

Kur'an’ın koymuş olduğu hükümlerin hakkaniyeti hukukçular tarafından da tasdik edilmiştir.

Yani bizler, Kur'an’ın Allah’ın kelamı olduğunu ispat eden delilleri, Efendimizi'n peygamberliğine delil yapsak, bu söz de önceki söz gibi doğrudur. Zira madem Kur'an, saydığımız ve sayamadığımız delillerin tasdikiyle Allah’ın kelamdır. Elbette onu tebliğ eden zatta Allah’ın Resulü olmalıdır. Zira Allah’ın kitabının, O'nun resulünden başkasına inmesi mümkün değildir.

O hâlde biz Kur'an’ın hak kelam olduğunu ispat eden yüzlerce delile dayanarak deriz ki: Hz. Muhammed (s.a.v.) Allah’ın peygamberidir.

Zira elindeki Kur'an binler delilin tasdikiyle Allah’ın sözüdür. O hâlde Hz. Muhammed (s.a.v)'in peygamberliğini inkâr edebilmek için ilk önce elindeki fermanın Allah’ın kelamı olduğunu inkâr etmek ve onun bir beşer sözü olduğunu kabul etmek gerekir. Bu ise mümkün değildir. Hatta şeytan bile şeytanlıkta yüz derece ileri gitse buna imkân verdiremez. Bozulmamış hiçbir aklı kandıramaz. Yalnız pek uzaktan baktırmakla aldatmaya ve yıldızı yıldız böceği gibi küçük göstermeğe çalışır.

Kim Kur'an’ın Allah’ın kelamı olduğu hususunda şüphe ederse, Risale-i Nur'a ve risalelerdeki hakikatlerden faydalanılarak hazırlamış olduğumuz “Kur'an'a İman” eserine müracaat etsin.

Küçük bir topluluk düşünün! Bu topluluk son derece inatçı ve âdetlerine son derece bağlı bulunsun ve bu âdetler onların damarlarına kadar karışıp benliklerine işlemiş olsun.

Siz de böyle bir toplulukta büyük bir hâkim olduğunuzu farz edin!

Acaba büyük bir hâkim olmakla birlikte, çok çalışıp gayret göstererek bu küçük ve inatçı kavimdeki kaç âdeti değiştirip yerlerine güzel ahlakı tesis edebilirdiniz?

Bu soruya cevap vermeden önce şunları da düşünün!

Bir baba, evladındaki kötü bir ahlakı onlarca nasihatine rağmen bazen değiştiremiyor…

Bir öğretmen o kadar çabasına rağmen bazen bir öğrencinin kötü ahlakını yok edemiyor...

Bunca kanun koyucu, şiddetli cezalara rağmen hırsızlık gibi bir suçu önleyemiyor…

Bir doktor bir tiryakiye sigara gibi küçük bir alışkanlığı bile bıraktıramıyor…

Şimdi acaba siz büyük bir hâkim olarak, bu inatçı ve âdetlerine bağlı topluluktan kaç âdeti ne kadar zamanda kaldırabilirdiniz?

Malumdur ki, sigara gibi küçük bir âdeti, küçük bir toplulukta, büyük bir hâkim, büyük bir gayretle geçici olarak ancak kaldırabilir. Hâlbuki Hz. Muhammed (s.a.v.) küçük bir kuvvet ve küçük bir himmetle, birçok büyük âdetleri, hem de inatçı ve âdetlerine mutaassıp bir kavimden az bir zamanda kaldırmış ve yerlerine öyle yüksek bir ahlakı yerleştirmiştir ki, bunun tarihte emsali yoktur.

İşte Hz. Muhammed (s.a.v.)’in asr-ı saadetini görmeyenlerin gözüne Arap yarımadasını sokarak diyoruz ki, haydi yüzlerce filozofu alın ve oraya gidin, tam yüz sene çalışın! Acaba o zatın, o zamana nispeten bir senede yaptığı icraatın yüzde birini yapabilecek misiniz? Bu hakikati aklına sokmayanın, Arap yarımadasını gözüne sokuyoruz.
Hz. Muhammed (s.a.v.)’de bütün güzel huyların bulunması hatta bunu düşmanlarının dahi tasdik etmesi ve “Ay yarıldı.”, “Attığın zaman sen atmadın, ancak Allah attı.” gibi ayetlerin ifadesiyle; bir parmağının işaretiyle ayın iki parça olması ve avucu ile düşman ordusuna attığı az bir toprak, umum o ordunun gözlerine girmesiyle kaçmaları ve susuz kalmış kendi ordusuna beş parmağından akan kevser gibi suyu kifayet derecesinde içirmesi gibi, onun elinde zahir olan ve meydana gelen yüzlerce mucizenin tevatür ile sabit olmasıdır.

Tevatür;yalan söylemesi mümkün olmayan, kalabalık bir cemaat tarafından elden ele, senetleriyle nakledilmiş doğru ve gerçek haberdir ki, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in mucizeleri tevatür kuvvetinde haberlerdendir. Bu mucizelerden 1000'den fazlası senetleriyle birlikte hadis kitaplarında nakil edilmiştir. Bu mucizelerin beyanını o eserlere havale ederek deriz ki, bu kadar güzel ahlak ve kemalat ile beraber, bu kadar apaçık mucizeleri bulunan bir zat elbette en doğru sözlüdür. Ahlaksızların işi olan yalana, yanlışa, hileye tenezzül etmesi mümkün değildir. Mucize delili, Efendimiz'in peygamberliği ispat hususunda, bilhassa ehl-i kitaba karşı sunacağımız kuvvetli delillerden biridir. Şöyle ki, mesela bir Hıristiyan’a ilk önce şu soruyu soralım:

- Siz Hz. İsa’nın Allah tarafından gönderilmiş olduğunu nereden biliyorsunuz? Yani nereden biliyorsunuz ki, o zat –hâşâ- yalancı ve hilekâr değildir?

Onlar bu soruya karşı şu cevabı verecektir:

- Onun Allah tarafından gönderildiğini biliyoruz; çünkü o zatın elinde mucizeler gözükmüştür. Duasıyla ölüler dirilmiştir, hastalar iyileşmiştir, çamurdan yaptığı kuş heykeline üflemiş ve kuş canlanarak uçmuştur ve bunlar gibi daha birçok mucizeler göstermiştir.

Biz onun bu izahına karşı şöyle diyeceğiz:

- O hâlde sen tevatür yani içinde yalan ihtimali olmayan ve kuvvetli bir cemaat tarafından nakledilen habere inanıyorsun. Zira biraz evvel saydığın, Hz. İsa'dan zahir olan mucizeleri sen görmedin ve o mucizelere bizzat şahit olmadın. Bilakis bu mucizeler sana tevatür ile geldiği için bu haberlere iman ettin. Öyleyse Hz. Muhammed (s.a.v.)’in peygamberliğine de iman etmek zorundasın. Zira Hz. Muhammed (s.a.v.)’in elinde gözüken mucizeler de bize tevatür yolu ile gelmiştir. Madem tevatüre inanıyorsun, o hâlde bu haberlere de inanmak zorundasın. Yok, eğer “Ben tevatüre inanmam.” dersen, o hâlde iman ettiğin Hz. İsa’ya da inanmamak zorundasın: çünkü sen onun hiçbir mucizesini gözünle görmedin ve mucizeleri esnasında Hz. İsa (a.s.)'nın yanında olmadın.

O hâlde senin için yol ikidir; ya tevatürü inkâr eder ve “Gözümle görmediğime inanmam, bu haberler uydurmadır.” dersin ve inandığın Hz. İsa (a.s.)’yı da inkâr edersin ya da tevatür olarak gelen haberlere inandığın için Hz. Muhammed (s.a.v.)’in peygamberliğini de kabul edersin.

Üçüncü bir yol olan; tevatürü Hz. İsa (a.s.) hakkında kabul etmek, Hz. Muhammed (s.a.v.) hakkında kabul etmemek ise ancak kişinin kendisini aldatmasıdır ki, kendini bile bile aldatana akıllı denilemeyeceği için bizde akılsızlarla konuşmayız.
Acaba ümmi olan yani okuma yazma bilmeyen bir kişinin tek başına kanunlar yapması ve bu kanunların hiç değişikliğe uğramadan tam 14 asrı ve her asırda insanların en az dörtte birini adaletle ve hakkaniyet üzere idare etmesi mümkün müdür? Elbette hayır!

Şimdi, Hz. Muhammed (s.a.v.)’e bakıyoruz: Ümmi bir zatta zuhur eden kanunlar, 14 asrı ve her asırda insanların dörtte birini adaletle ve hakkaniyet üzere idare etmiş ve ediyor. Bunun yeryüzünde tek bir emsali yoktur. Hatta yıllarca hukuk eğitimi alan onlarca hukukçunun bir araya gelmesiyle yapılan kanunlar 3-5 sene bile yaşayamıyor ve eskiyor. Adaletle idare edememesi ise cabası.

Şimdi o zattan meydana gelen kanunları, Hz. Muhammed (s.a.v)’in vahye mahzar olup Allah’ın elçisi olmasıyla izah etmezsek ne ile izah edeceğiz?

Sizce ümmi olup okuma-yazma bilmeyen bir zatın kendi kendine bir din çıkarması ve bu dinin 14 asır boyunca, her asırda milyonlarca insana rehber, akıllara muallim, kalplere temizleyici, nefislere terbiyeci ve ruhların gelişimine maden olması ve her asırda milyonlarca taraftar bulması mümkün müdür?

Ve emsali var mıdır? Elbette yoktur!

Şimdi, yine Hz. Muhammed (s.a.v.)’e bakıyoruz: O ümmi zatın fiilleri, sözleri, hâl ve hareketlerinden çıkan İslamiyet; her asırda milyonlarca insanın rehberi ve mercii, akıllarının muallimi ve mürşidi, kalplerinin nurlandırıcısı ve temizleyicisi, nefislerinin terbiyecisi ve ruhlarının gelişiminin ve yükselmesinin sebebi olması cihetiyle misli olmamış ve olamaz. Şimdi, bu zatın peygamberliğini kabul etmezsek, İslamiyet’i ve İslamiyet’in kalplerde, ruhlarda, akıllarda, nefislerde ve gönüllerde yapmış olduğu inkılâbı ne ile izah edeceğiz?

Sizce ümmi olan bir zatın tek başına ibadetin her nevini keşfetmesi ve keşfettiği bu ibadetlerin her nevinde en ileride olması mümkün müdür? Yani acaba namaz, oruç, zekât, hac gibi ibadetlerden haberi olmayan birisine “Şu ibadetlerin nasıl icra edileceğini bize öğret.” desek bunu yapabilir mi? Elbette yapamaz! Değil bu ibadetleri ders vermek ve bu ibadetlerin nasıl yapılacağını öğretmek, bu ibadetlere kendinden bir isim bile bulamaz. Nerede kaldı A'dan Z'ye tüm ibadetleri tek başına keşfetmek!

Şimdi, yine Hz. Muhammed (s.a.v.)’e bakıyoruz: O zatın, dininde bulunan bütün ibadetin her nevinde en ileride olması ve herkesten ziyade takvası ve Allah’tan korkması ve fevkalade mücahedeler ve mücadeleler içinde tam tamına ibadetin en ince sırlarına kadar riayet etmesi ve hiç kimseyi taklit etmeyerek tam manasıyla mükemmel bir şekilde başı ve sonu birleştirerek ibadetlerini yapması, elbette misli görülmez ve görülmemiş. Eğer bütün bu ibadetlerin o zata Allah tarafından öğretildiğini kabul etmezsek, 14 asır boyunca insanların aşk ve şevk ile onu taklit ederek yaptıkları bu ibadetleri ne ile izah edebiliriz?

Sizce ümmi bir zatın kendi kendine şu âlemin sahibinin bütün isim ve sıfatlarını keşfetmesi ve duasına bu isim ve sıfatları şefaatçi yapması ve yaptığı duaya 14 asır hiçbir zatın yetişememesi ve dua ve Rabb'ini vasfetmekte dahi insanlara her asırda imam olması mümkün müdür? Elbette hayır!

Şimdi yine Hz. Muhammed (s.a.v.)’e bakıyoruz: O zat binler dua ve münacatta hatta yalnız cevşenü-l kebir duasında öyle bir marifet ve Allah bilgisi ile öyle bir derecede Rabb'ini vasfediyor ki, o zamandan beri gelen ehl-i marifet ve ehl-i velayet, fikirlerinde birbiriyle birleşmesine rağmen ne o mertebeye ve ne de o dereceye ulaşamıyor. İşte Allah’ı vasfetmede dahi kimsenin ona yetişememesi ispat ediyor ki, duada dahi onun misli yoktur.

Sizce hiçbir kuvvete dayanmayan ve tek başına yola çıkan bir zatın, son derece kuvvetli düşmanları arasında, kendi davasını korkmadan, tereddütsüz, telaş göstermeden ve son derece cesaretle tebliğ etmesi ve tebliğ ettiği dini bütün dinlerin başına geçirmesi mümkün müdür? Elbette hayır!

Şimdi, yine Hz. Muhammed (s.a.v.)'e bakıyoruz: O zat, tebliğ ve insanları hakka davette o derece metanet, sebat ve cesaret göstermiş ki, büyük devletler ve büyük dinler, hatta kendi kavim ve kabilesi hatta amcası ona şiddetli düşmanlık gösterdikleri hâlde, zerre miktar bir tereddüt, bir telaş, bir korkaklık eseri göstermemesi ve tek başına bütün dünyaya meydan okuması ve başa da çıkması ve İslamiyet’i Dünya'nın dört bir yanına yayması ispat eder ki, tebliğ ve hakka davette dahi misli olmamış ve olamaz. O zatın yalnızlığı ve zayıflığı ile beraber, böyle büyük bir kuvvet ve cesaret göstermesini, Allah’a dayanması ve O'na tevekkül etmesiyle izah etmezsek ne ile izah edebiliriz?

Acaba ümmi olan bir zatın imanın her hakikatini keşfetmesi ve bu hakikatlerin her birinde en ileride olması ve 14 asır imanda hiç kimsenin ona yetişememesi ve bunları tek başına yapması mümkün müdür? Elbette hayır!

Şimdi, yine Hz. Muhammed (s.a.v.)'e bakıyoruz: O zat imanda öyle fevkalade bir kuvvet ve harika bir yakîn ve mucizevi bir inkişaf ve cihanı ışıklandıran ulvi bir itikat taşımış ki, o zamanın hükümranı olan bütün fikirler ve inançlar ve ruhani reislerin ilimleri ona zıt ve muhalif oldukları hâlde, onun ne inancına, ne itikadına ne imanına ve ne de maneviyatına hiçbir zarar verememesi ispat eder ki, imanı dahi emsalsizdir.

İşte böyle emsalsiz bir şeriat, benzersiz bir İslamiyet, harika bir ibadet, fevkalade bir dua, cihana meydan okurcasına bir davet ve mucizevi bir iman sahibinde, elbette hiçbir cihetle yalan olamaz ve asla aldatmaz.

O hâlde o Allah’ın Resulü'dür, elçisidir ve ahir zaman nebisidir.
Bir çekirdeğin, elma ağacının çekirdeği mi yoksa zakkum ağacının çekirdeği mi olduğu hususunda, çekirdek kaldığı müddetçe ihtilaf edilebilir. O çekirdek toprağa atılıp sümbüllense dal, budak, meyve ve çiçek verse, artık onun hakkında ihtilaf edilemez ve hangi ağacın çekirdeği olduğu husussunda tartışılamaz.

Ayrıca elma ağacı olan ve elma meyveleri veren bir çekirdeğin, zakkum ağacının çekirdeği olduğu nu iddia edebilmek için de, ağacın kendisine ve meyvelerine göz kapamak ve onların şahadetine kulak tıkamak gerekir. Zira ağacın her bir meyvesi kendine mahsus bir lisanla “Ağacımızın çekirdeği elma çekirdeğidir.” diyerek, bu çekirdeğin zakkum çekirdeği olduğunu iddia eden kişiyi tekzip eder ve parmağını kör olası gözüne sokar.

Aynen bunun gibi, Hz. Muhammed (s.a.v.) de bir çekirdektir. Bu çekirdekten İslam ağacı çıkmıştır. Bu ağacın 14 büyük dalı vardır ki, her bir dal bir asrı temsil etmektedir. Ve her dalda milyonlarca meyve ve çiçek vardır. Evet, her bir sahabe, evliya, asfiya, sıddıkîn, muhakkikîn ve dahi âlimler bu ağacın birer meyvesidir.

Evet, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in düsturlarıyla ve terbiyesi ile ve ona tabi olup arkasından gitmeleriyle hakka, hakikate, kemalata, keramete, keşfiyyata ve müşahedeye yetişen binlerce evliya ve makbul zatlar, bu zatın doğruluğuna ve peygamberliğine ittifakla şahitlik ediyorlar. Ve verdiği haberlerin bir kısmını velilik nuruyla müşahede ediyorlar ve diğer bir kısmını ise iman nuruyla ilme-l yakîn tasdik ediyorlar ve üstatları olan bu zatın doğruluğuna parmak basıyorlar.

Eğer Hz. Muhammed (s.a.v.)’in peygamberliği inkâr edilecek ise ilk önce bu çekirdekten çıkan İslam dini ve bu çekirdeğin meyveleri olan sahabe, evliya, asfiya, âlimler ve diğer bütün kemal sahibi zatlar inkâr edilmelidir. Yoksa onlar kendilerindeki kemali, çekirdekleri olan Hz. Muhammed (s.a.v)’den alıyorlar.

Kim çekirdekleri hükmündeki Hz. Muhammed (s.a.v.)’e ilişmek istese, her biri kendine mahsus bir lisan ile şöyle diyecek: “Ey kendini bilmez, çekirdeğimize hangi hak ile saldırıyorsun. Bizlere bak! Eğer çekirdeğimiz –hâşâ- çürük olsa idi, biz böyle hayattar olabilir miydik? Bize üflenen hayatın zahirî sebebi olan çekirdeğimizi inkâr etmek istiyorsan, ilk önce gücün bize yetmeli, bizim sesimizi kısmalı ve kemalimize gölge düşürmelisin. Bunu yapmak ise ey sersem; ne senin ne de başkasının haddi değildir!

Bir Abdulkadir Geylani'yi inkâr edemezken, nerede kaldı milyonlarca meyveyi birden inkâr etmek! Sen ancak gözünü kapatmakla kendine gece yaparsın. Gözünü aç ve inkâra çalıştığın çekirdekten ne kadar azametli ve doğru bir ağacın çıktığını gör ve ayıl!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Peygamber Efendimizin (s.a.v) Risaletinin delilleri
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Peygamber Efendimizin Ahlakı
» Peygamber Efendimizin Mucizeleri
» Peygamber Efendimizin 6 ( altı ) sırrı
» Peygamber efendimizin ümmeti için duası
» Peygamber Efendimizin Cennette Gördükleri

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Bilgi Köşesi :: İslamiyet :: H.z Muhammed (S.A.V) Hakkında-
Buraya geçin: