Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Yıldırım Savaşı Doktrini (The Lightning War, Blitzkrieg Doctrine)

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
soner




Mesaj Sayısı : 3323
Kayıt tarihi : 31/05/10

Yıldırım Savaşı Doktrini (The Lightning War, Blitzkrieg Doctrine) Empty
MesajKonu: Yıldırım Savaşı Doktrini (The Lightning War, Blitzkrieg Doctrine)   Yıldırım Savaşı Doktrini (The Lightning War, Blitzkrieg Doctrine) Icon_minitimePerş. Tem. 22, 2010 4:07 pm

Yıldırım Savaşı Doktrini (The Lightning War, Blitzkrieg Doctrine)
Kategori: Tarih >> Yakın Tarih & Dünya Tarihi & Harp Sanatı
Yıldırım savaşı, II. Dünya Savaşı'nda Almanların savaş doktrinidir. Doktrinin amacı hızlı ve ani saldırılarla, düşmanın düzenli bir savunma kurmasını engelleyip sonra da hızlı bir şekilde yok etmeyi amaçlayan [1], tırtıllı taşıtların bir bütün olarak piyadeden bağımsız (ki piyade bunların ilerlemesini yavaşlatır) saldırı.[2] Mucidi, Rommel değil; [3] General Heinz Guderian'dır.[2] Gelişen zırhlı teknolojisinin savaşların kaderini nasıl değiştirebileceğini fark eden sayılı generallerden biri olan bu genç subay, derdini hiç bir eski kafalı Alman generaline anlatamamıştır. Hepsi de "Dizeriz piyadeyi, saldırırız ilerleriz, gerileriz." şeklindeki rutinden kopamamıştır. Fakat Hitler, yenilikleri seven bir kişiliğe sahip olduğu için Guderian'ı dinler, Ayrı zırhlı birlikler kurar. Bu birlikler cephede oyalanmaktansa hızla stratejik noktalara ilerleyip düşmanı kuşatma hedefini güderler.[3]

Blitzkrieg, aslen İngilizler'in öncülük ettiği, General Fuller tarafından ortaya sürülmüş olan "zırhın kuvvetli ve etkili bir biçimde piyade destekçisi olarak kullanılması" prensibinden doğmuştur. Her ne kadar öncüleri İngiliz olsa da, geliştiricileri Almanlar olmuş, General Heinz Guderian sayesinde yeni bir kimliğe kavuşarak piyade destekçisi sıfatından kurtularak bağımsız zırhlı birlikler prensibine göre kullanılmış ve bütün savaş konseptini değiştirmiştir.[4]

Doktrin, düşmanın yüzlerce-binlerce tankın sel gibi üstlerine geldiğinde ki dayanılmaz panik ve korku öğelerinden alabildiğince faydalanır.[2] I. Dünya Savaşı'nda uygulanan siper savaşı yöntemine karşı geliştirilmiştir. Tankların, uçakların ve zehirli gazların gelişmesiyle siper savaşları terk edilmeye başlanmış daha çok hareketli savunmaya geçilmiştir. Almanlar'ın bütün savaş araçları, bu doktrin üzerine üretilmiştir.[1]

Blitzkrieg anlayışını şu şekilde özetleyebiliriz:

İlk önce hava kuvvetleri, düşmanın belirlenen ana direniş noktalarına, gerideki topçu mevzilerine, anayollara havaalanlarına ve haberleşme merkezlerine saldırır. Piyade, cephe boyunca duman bombaları yardımıyla bir sis perdesi kurar ve birçok noktadan ufak-tefek taarruzlarda bulunur. Bu, düşmanın saldırının ağırlık merkezinin neresi olacağını anlamaması içindir.
Tek noktada yoğunlaştırılmış tanklar ileri atılır ve o noktadan ilk yarmayı yaparlar. Piyade ise, bu aşamada düşmanı yanıltmak için hâlâ küçük saldırılar yapmayı sürdürür.
Piyade, düşmanın kanatlarına saldırır ve açılan yarıktan ilerleyerek kalan direnişi temizler.
Panzerler, daha da ileri giderler. Düşman topçusunu susturup kanatlara yönelerek düşmanı kuşatırlar. Kanatlardan saldıran piyade ile tanklar arasında sıkışan düşman felç olur.
Kuşatılan düşman, piyade tarafından yok edilirken, ordunun diğer birimleri ve saldırıyı sürdürecek taze kuvvetler açılan yarıktan içeri girerler.[5]
Yıldırım Savaşı'nda saldırının baskın niteliği taşıması çok büyük önem taşırdı. Reich'in Rusya'daki yenilgisi sebebiyle taktiğe gayet fevrî eleştiriler yapılmış olsa da bu mağlûbiyetin sebebi, onlarca ayrı nedene ve bir o kadar da sayıdaki tesadüflere dayanmaktadır. Alman askerler tarafından yazılmış biyografilerde bunu açıkça görmek mümkündür (Örn. Barbarossa Harekatı) [3]

1920'lerde İngiliz askeri düşünürleri Yüzbaşı Sir Basil Liddell Hart, General J. F. C. Fuller ve General Martell, 'hareket savaşı'nın prensipleri üzerine yazılar yayınlamaya başlamışlardı. Hepsinin ortak noktası, tankların kendi başlarına alan ele geçiremeyeceği; fakat savaş stratejilerinde önemli bir etken olduklarıydı. Bir noktaya yoğunlaştırılmış tanklar, hızla hareket ettirilebilirlerse; düşmanın ön hatlarını yarıp cephe gerisindeki topçu mevzilerine ve ikmal kollarına darbe vurabilirler, böylece düşmanın savaş direnci kırılabilirdi. Tank, onlar için, düşman bölgesine derin yarmalar yapacak mükemmel bir silahtı. 1920'lerin sonunda ve 1930'ların başlarında Charles de Gaulle, Hans von Seekt ve Heinz Guderian, 'hareket savaşı' ile ilgilenmeye başladılar ve ordularında bu tarz harekatlar yapabilecek birlikleri oluşturmaya çalıştılar. Ne var ki, ilk başlarda, hepsi engellerle karşılaştılar. Ne İngilizler, ne Fransızlar ne de Almanlar, tankın önemini kavrayamamışlardı. Hâlâ eski taktiklere bağlıydılar. Muhafazakâr subaylar, piyadenin her zaman ordunun vurucu gücü olduğunu savunuyor, tankın ise sadece piyadeyi destekleyen bir araç olarak kalacağını, asla kendi başına hareket edemeyeceğini savunuyorlardı. Bu öncülerden en şanslı olanı, Guderian'dı. Alman ordusundaki bazı ileri görüşlü subaylar sayesinde kendi 'hareket savaşı' prensipleri uyarınca birlikler oluşturma şansına ulaşmıştı. Guderian'a göre tank önemlidir ve başlı başına bir silahtır; ancak diğer birimlerin de desteğine ihtiyacı vardır. Bu yüzden topçu, piyade ve ikmâl kollarının da tankların hızına ve de hareket kabiliyetine ulaştırılmaları lazımdır. Bunun tek yolu da bu destek birimlerini zırhlı ve paletli araçlarla donatmaktır. Bu noktada şurası çok önemlidir: İngiliz ve Fransızlar da tankın önemini kabul etmişler; fakat onları piyadeyi destekleyen bir araç olarak kabul ettikleri için piyade, topçu veya diğer birimlerin mekanizasyonuna önem vermemişler, tankları cephe hattı boyunca piyade birliklerine eşit sayıda dağıtmayı uygun görmüşlerdi. Guderian, böylece ilk panzer tümenlerini (unsurları mekanize/zırhlı olan zırhlı tümen) yarattı. Blitzkrieg ortaya çıkmış sayılırdı. Panzerler, demir yumruk gibi düşmana tek noktadan vuracak, piyade ise bölgenin ele geçirilip kalan direnişi temizlemekten sorumlu olacaktı. Guderian, tanklarını kendi başlarına kullanmanın yanı sıra onları arazinin elverdiği derecede mümkün olan en dar cephe hattında mümkün olduğunca çok sayıda savaşa sokmanın önemini vurgulamıştır. (Fransız ve İngilizler'in prensiplerinin tam tersi). Blitzkrieg'in en önemli prensiplerinden biri de budur.[5]

Bir diğer önemli husus da, bu taktikte zırhlılar kadar hava kuvvetlerinin de muazzam öneme sahip olmasıdır. Yani ağır topçu olmadan düşürülemeyeceği düşünülen mevziler, dive bomber stuka'lar sayesinde yarılıp geçilebilmiştir.[3]

Blitzkrieg, zırhlı birliklerin yoğun ve seri bir şekilde düşman hatların belirli noktalarına saldırarak onları arkadan kuşatmalarına dayanmaktaydı. Bu taktik Hitler'in gerek Polonya'da gerekse Batı cephesinde kısa zamanda büyük zaferler kazanmasını sağladı. Ama coğrafi, topografik ve iklimsel şartların zırhlı araç harekatına elvermediği durumlarda bu taktik işlemiyordu. Bu yüzden Alman orduları -başka şartların etkisiyle beraber- Rusya'da kısa sürede hedefe ulaşamadılar.[6]

Blitzkrieg doktrinin başarılı olabilmesi için dört önemli koşul vardı: İyi arazi, iyi hava desteği, iyi lojistik ve iyi eşgüdüm. Sovyetlerde arazinin karlı ve çamurlu, lojistik desteğin de sıkıntılı olması yüzünden başarısız olan doktrin, batı cephesinde ise hava üstünlüğünün kaybedilmesi ve eşgüdümün azalması yüzünden başarısız olmuştur.[1]

Taktiksel değerlendirme yaparsak, Almanların 1. dünya Savaşı'ndaki Schlieffen planını tersinden oynadıklarını, müttefiklerin beklemediği bir yerden, yani ardenler dağlar kümesinden saldırarak sürpriz bir saldırıyla Fransız ve İngiliz seyyar (hava) kuvvetlerini bir anda ikiye böldüklerini görürüz. merkez kuvvetler komutanı von Rundstedt, ana kolunu direk olarak Maginot hattının önlerine doğru uzatarak Meuse nehrinde köprü başlarını tutmuş ve yarma gitgide derinleştirilerek düşman kuvvetleri ikiye bölünmüştür. iste bu anda kanatlardan düz Belçika ovalarından ilerleyerek yan çevirmelerle Manş denizine kavuşan alman kuvvetleri, Fransa'nın Maginot hattına kadar olan tüm cephesinin çökmesine yol açmıştır.

Diğer, yani doğu kolu da, Maginot hattına cepheden çatmaktansa, hava desteğiyle doğudan, yandan bir cepheye çatarak Fransızların planlarını altüst etmiştir. bundan sonrası artık zamana kalmış bir savaştır.

Fransa'daki Blitzkrieg, kuvvetlerin ana bir orduda toplanılması ve Polonya'daki gibi direk ana hedefe yönlenilmesi teorisine tam olarak bir örnek değildi. çünkü alman ordusunun mekanize olması tam olarak bitirilememişti, ve ayrıca generallerin çoğu tam olarak zaferi kazanacaklarına inanamıyorlardı. bunun yerine kollara bölünerek saldırı yapılmış, ancak sonuçta yine de bu kolların birbirlerine kavuşarak son darbeyi tek bir yumrukta indirmeleri planlanmıştı.

Rusya: Rusya cephesi, ilginç bir cephedir. başlangıç olarak almanlar Blitzkrieg i uygulayabilmişlerdir ancak kış, zemin bozukluğu ve Rusların şehirlerindeki ustun direnişleri yüzünden giderek durağan bir savaş moduna girilmiştir. bu sebeple Blitzkrieg olarak 1942-1943'e kadar olan donemi ele almalıyız. Rus Blitzkrieg inde ana tema, geniş arazileri, ve çok sayıda piyadesi bulunan Rus kuvvetlerini, zırhlı kuvvetlerle yarmak, sonra bu kuvvetleri ters döndürerek yarim bir çember oluşturmak, arkadan gelen piyadelerle de çemberi tamamlayarak düşmanı imha etmekti. savaşın ilk yıllarında çok basarili olmuş ve binlerce Rus askerinin teslim alınmasına sebebiyet vermiştir.

sonuç olarak Almanların başarıyla sonuçlanan Blitzkrieglerinde basari hız-ikmal-sürpriz üçlüsü sayesinde gerçekleşmiştir. Rusya'daki başarısızlığın temel nedeni ikmal ve hızın yitirilmesidir. ikmal kaynaklarının kesilmesi demek, Blitzkrieg in başarısızlığı demek olduğundan, son alman Blitzkrieg denemesi olan 1944 teki ardenler karşı hücumu, salt ikmalsizlik yüzünden başarısızlığa uğramıştır.

Blitzkrieg in en usta komutanlarından bir kaç örnek verilirse, Guderian, Rommel, Manstein, Rundstedt en unlu isimler olacaklardır.[4]




I. Dünya Savaşı'nda "Cephelerin Kilitlenmesi"
I. Dünya Savaşı'nda hakim askeri doktrin, düşman savunma hatlarına direkt olarak taarruz ederek cephe hattının genelinde düşman kuvvetlerinin imha edilmesi şeklinde formüle edilebilir. Bu saldırı tekniği kabaca, topçu bataryalarının bir Hazırlık ateşinin ardından piyade taarruzu şeklinde uygulanıyordu. Hazırlık ateşiyle yıpranmış düşman siperlerinin, düşman ateşi altında dalgalar halinde ilerleyen piyadelerce ele geçirilmesine çalışılmaktaydı.

Ne var ki, silah teknolojisindeki gelişmelerle atış gücü artan ateşli silahlar, özellikle de seri atış yapabilen makineli tüfekler, bu piyade dalgalarının ilerleyişini etkisiz hale getirmiştir. I. Dünya Savaşı'nın deneyimlerinde, karşılıklı olarak ardarda girişilen bu piyade taarruzları, yoğun düşman ateşi altında eriyip gitmiş, cepheler kilitlenme noktasına gelmiştir.

Ayrıca zaman zaman düşman tarafından ele geçirilen siperlerin, savunma sisteminde yarattığı krizlerle başa çıkabilmek için, derinlemesine bir savunma sistemi de geliştirilmiştir. Böylece ön taraftaki savunma hatlarının gerisinde de tahkimatlar yapılmış, siperler kazılmıştır. Taraflardan biri, düşman hatlarını yardığında derinlemesine ilerleyemiyor, ardındaki savunma sistemlerine çarpıyordu.

I. Dünya Savaşı'nın sonlarında denenen yeni bir silah, cephelerin kilitlenmesini açabilecek bir anahtar olma umudu vaat etmiştir, tank. Zırhlı olması, piyadeye oranla çok daha hızlı ilerleyebilmesi, üstelik paletleri dolayısıyla her türlü arazi yapısında ve yüksek ateş gücünü taşıyabilecek bir platform olmasıyla son derece etkili bir silah olarak ortaya çıkmıştır tank.

Yıldırım Savaşı doktrininin temelinde işte bu deneyimler yatmaktadır. I. Dünya Savaşı sonrasında birkaç İngiliz askeri kuramcı, başta Fuller ve L. Hart, yepyeni bir strateji üzerinde, "Zırhlı Savaşı" konusunda çalışmalar yayınlamışlardır. Askeri çevrelerde bu çalışmalara hemen hemen hiç ilgi uyanmamış, kuşkuyla bakılmıştır. Fakat Almanya'da bu çalışmalar dikkatlice incelenmiş, geliştirilmiş ve sonuçta Yıldırım Savaşı'nın doktrini oluşturulmuştur.[1]




Uygulama
Yıldırım Savaşı doktrini, iki temel prensip üzerine inşa edilmiştir. Bu prensiplerden biri tankların birincil savaş aracı olarak kullanılmasıdır. Askeri çevrelerde o yıllardaki genel kabul gören prensibe göre tanklar, piyadeyi destekleyici bir unsur olarak kabul edilmektedir. Bu prensibe göre tanklar, piyade birliklerine dağıtılmakta, muharebe sırasında piyadenin ilerlemekte zorlandığı noktalarda düşman direncini kırmak, piyadenin ilerlemesini kolaylaştırmak yönünde kullanılması benimsenmiştir.

Yıldırım Savaşı'nın bu prensibinde ise, tankların düşmanı yenilgiye uğratacak asıl güç olarak kabul edilmesi esastır. Diğer deyişle tank birlikleri, birincil savaş aracıdır, diğer tüm savaş araçları, piyade dahil, tank birliklerinin harekatını desteklemekte kullanılacaktır. Bu amaçla avcı-bombardıman uçakları, taarruz hattında derinlemesine operasyonlar düzenlemektedirler. Düşmanın direnme odakları, özellikle tank birlikleri için tehlikeli olabilecek tanksavar ve top bataryaları hedef alınır. Kuşkusuz kara ve deniz topçusu da bu operasyonlara katılacaktır.

Tankı bu şekilde kullanabilmek için kuşkusuz piyade birliklerine dağıtmak yerine, toplu olarak muharebeye sokulabilecek tarzda, zırhlı birlikler oluşturulması gerekmektedir. Nazi Almanyası, Yıldırım Savaşının bu prensibini hayata geçirebilmek için Panzer (Zırhlı) Tümenler oluşturma yolunu izlemiştir. Bu panzer tümenleri, bünyelerinde kendi hava unsurlarını, topçu ve tanksavar birliklerini de içerirler.

Yıldırım Savaşının diğer prensibi ise düşman hatlarında sağlanan yarmaların, düşman kuvvetlerini kuşatmak ve imha etmek yönünde sürdürülmemesidir. Bu işi, panzer tümenleri bünyesindeki piyade birlikleri üstlenecektir. Tank birlikleri ise ileri harekatlarını sürdürmelidirler, düşman arazisinde elden geldiğince derin bir yarma gerçekleştirerek, düşmanın savaş mekanizmasının tümüyle işlemez hale getirilmesine çalışılmalıdır. Bu amaçla tank birlikleri ileri harekatlarını sürdürerek düşmanın ikmal merkez ve hatlarına, iletişin merkez ve hatlarına, karargahlarına yönelik taarruz etmelidirler.

Bu şekliyle Yıldırım Savaşı, düşman kuvvetlerinin savaş alanında imhasına değil, düşmanın savaşı devam ettirme azmi ve olanaklarının tahribine yönelir, direkt değil, dolaylı bir stratejidir.[1]



İkinci Dünya Savaşı'na Etkileri
Polonya ve Fransa, 1939-1940
Nazi Almanya'sının 1 Eylül 1939 günü başlattığı Polonya Seferi, Yıldırım Savaşının denendiği ilk gerçek çatışmalar olmuştur. Panzer tümenleri, farklı kollardan Polonya topraklarına saldırmışlardır. Seçilen taarruz hatları, sınırın hemen gerisinde konuşlanmış Polonya ordularının teğet bölgeleridir. Hava unsurlarının yoğun desteği altında derinlemesine yarmalar gerçekleştiren panzer tümenleri, Vistül nehrinin batısında Polonya birliklerinin büyük bir bölümünü kuşatmış, ikmal ve takviye olanaklarını kesmiştir.

Polonya Seferi'nin stratejisi aynen Fransa Seferinde de uygulansaydı aynı parlak başarıyı getirmeyebilirdi. Polonya birliklerinin, topraklarını savunmak yerine, ilk saldırıda karşılık vermek amacıyla sınıra yakın konuşlandırılmış olmaları, Polonya ordusunda zırhlı birliklerin çok yetersiz olması, Nazi ordularının bu parlak başarısında etkili olmuştur.

Her şeyden önce Majino Hattının varlığı, harekat alanını ciddi biçimde sınırlamaktadır. Öte yandan Fransa topraklarında konuşlanmış olan İngiliz Yurtdışı Sefer Kuvveti'nin varlığı da önemli bir direnmenin olmasına yol açacaktır. Nazi orduları açısından bir diğer olumsuzluk ise İngiliz ve Fransız tanklarının, o tarihlerdeki Alman panzerlerine oranla daha etkili silahlar olmasıdır.

Fransa Seferinde Yıldırım Savaşının uygulanış biçimi, tüm bu olumsuzlukları ortadan kaldırmıştır. General Guderian'ın Yıldırım Savaşıyla ilgili tekniği, müttefik ordularını ikiye ayırmış ve büyük bir bölümüyle kuşatmıştır.

Doğu Cephesi, 1941-1945
Sovyetlere yönelik Blitzkrieg uygulamasının en büyük amacı geri çekilen Sovyet askerlerinin ve tanklarının geniş Sovyet topraklarında yeniden toplanmasını önlemekti. Bunun için, dört ana koldan Sovyet topraklarında ilerleyen panzer birlikleri, Sovyet birliklerinin geri çekilme hattını kesiyor, geriden gelen Alman piyade birlikleri ise Kızıl Ordu birliklerini yok ediyordu.

1941 yılı Doğu Cephesinde, kışına gelindiğinde Almanlar hala Sovyetlere karşı kesin bir başarı kazanamamışlardı. Yoğun kış şartlarında yolların çamurlanması hem birliklerin ilerleyişini yavaşlatıyor hem de lojistik desteğin sekteye uğramasına yol açıyordu. Rusya'da Yıldırım Savaşının hızı, Fransa ve Polonya Seferlerindeki gibi olmamıştı. Söz konusu ülkelerde asfalt yolların yaygın olması Alman birliklerinin harekatı açısından çok yararlı olmuştu. Rusya'da ise büyük ölçüde stabilize yollar, yağışlı mevsimlerde çamur deryasına dönmüştür.

Rusya'da Yıldırım Savaşının kesin bir başarıyı kısa sürede sağlayamaması, Alman panzer tümenlerinin, Batı Avrupa koşullarına uygun organize edilmiş olmasında yatar bir bakıma. Panzer tümenlerindeki tüm motorize unsurlardan sadece tanklar paletlidir. Diğer motorize unsurlar, tüm nakliye araçları, top arabaları, lastik tekerleklidir. Çamur deryasına da dönüşmüş olsa yollara bağımlı olan bu araçlar, tüm tümenin ilerleme hızını kestiği gibi muharebe gücünü de olumsuz etkilemiştir.

1942'de Moskova Savaşı'nda Alman birlikleri ilk kez yenildi. 1942 yazında Hitler bu kez Sovyetlerin güneyine Stalingrad'a saldırılmasını emretti. İlk başlarda Blitzkrieg taktiği ile Sovyetlere ağır kayıplar verdirildi ama Sovyetlerin başarılı direnci ve ikmal hatlarında sıkıntı doğmasından dolayı Almanlar yenildi ve Doğu Cephesinde Alman Orduları Savaşın sonuna kadar hep geri çekilmeye başladı.

Batı Cephesi 1944-1945
1944 yılına gelindiğinde Almanların ellerindeki kaynaklar başarılı Müttefik hava saldırıları sonucu azaltılmıştı. Ayrıca Almanların Normandiya çıkartmasını engelleyememesi ve hava üstünlüğünü Müttefiklere kaptırmaları bu savaşı en başından Almanya'nın aleyhine döndürmüştü. Müttefik birlikleri de artık Alman Blitzkrieg taktiğine benzer taktikler kullanıyorlar ve hava üstünlüğünün etkisi ile başarılı oluyorlardı. Müttefiklerin ilk başlarda tankları Alman tankları karşısında yetersiz olsa da, sayı olarak üstün olması nedeniyle savaş Müttefiklerin lehine gidiyordu. Öyle ki, bazen bir Tiger (Taygır) tankına 20 tane M4 Sherman tankı saldırıyordu. Antwerp'te Almanlar kötü hava şartlarını (Müttefik uçakları bulutlar yüzünden etkisiz kalmıştı) fırsat bilerek buradaki zayıf Müttefik güçlerini yendilerse de genel bir başarı elde edemediler.[1]

Sınırlandırıcılar ve Karşı Önlemler
Çevre
Yıldırım Savaşı ile özdeşleşen konsept, yani zırhlı birlikler ile düşman hattında derin yarıklar açma, geniş alanlı kıskaçlar ve toplu saldırı, geniş ölçüde arazinin ve havanın durumuna bağlı idi. Hızla ilerlemenin mümkün olmadığı zamanlar, zırhlı birlikler ile gerçekleştirilen yarma operasyonları yapılmıyor, yapılsa da başarısızlıkla sonuçlanıyordu. Yıldırım savaşı için ideal arazi; düz, sağlam, doğal veya yapay bariyerin/engelin olmadığı, kara ve demir yollarının bulunduğu yerlerdir. Engebeli, ormanlık, bataklıklı, şehir içi gibi arazilerde ise zırhlı araçlar yakın dövüşte piyadelere karşı yetersiz kalıyor ve tam hızına ulaşamıyordu. Ayrıca birliklerin çamurda veya aşırı kar yağışında ilerleyemediği zamanlar oluyordu. Topçuların görüş alanı ve hava desteği de doğal olarak hava durumuna bağlı idi. Yine de not etmek gerekir ki, kötü arazi koşullarında bile, yapılacak bir saldırıda düşman üzerinde sürpriz etkisine ulaşılabilirse, arazinin dezavantajları önemsiz kalıyordu. Fransa Seferi sırasında, Alman Yıldırım Saldırısı, Fransa'ya Ardenler üzerinden yapıldı. Bu dağlık ve sık ormanların bulunduğu arazinin savunması, Almanların düzinelerce tankına rağmen, görece kolay olmalıydı. Ancak, Fransızlar tam da arazinin geniş ölçekli (özellikle de tanklar için) bir saldırıya izin vermeyeceğini düşündükleri için, bölgede Wehrmacht'ın kolaylıkla üstesinden geldiği hafif bir savunma gücü bırakmayı tercih ettiler. Almanlar, Fransızların, bu taktiği engelleyeceğini düşündükleri ağaçları devirerek ormanda hızla ilerlediler.

Hava Üstünlüğü
Savaşın ilerleyen yıllarında, Müttefik hava üstünlüğü Almanlar için büyük bir engel oluşturmaya başladı. İlk yıllardaki Alman başarılarına hava üstünlüğü, kara birliklerinin rahat hareketi, yakın hava desteği ve keşif uçuşları eşlik etmişti. Ancak, Müttefiklerin, esas taktiksel başarılarına orantısız bir şekilde, uçaklarından o kadar korkuluyordu ki, Overlord Operasyonu sırasında Alman vasıtalarının mürettebatları, hava aydınlıkken toplu bir şekilde hareket etmekten çekinir hale gelmişlerdi. Aynı şekilde, batıdaki son Alman Yıldırım Harekatı olan Wacht am Rhein Operasyonu, Müttefik uçaklarının kalkış yapamayacağı kötü hava koşullarında başlatıldı. Bu şartlarda, Alman komutanların "zırhlı fikirleri"ni istedikleri şekilde gerçekleştirmeleri zordu.

Karşı Taktikler
Yıldırım Savaşı, I. Dünya Savaşı sonrasında pek çok ülke tarafından geliştirilen statik savunma doktrinlerine karşı oldukça etkiliydi. Yıldırım Harekatını alt etme çabalarının başlangıç tarihi 1939'daki Polonya Seferi'ne kadar gider. Polonyalı 10uncu Motorize Süvari Tugayı'nın komutanı, General Stanislaw Maczek, tecrübelerinden faydalanarak Yıldırım Savaşı taktiğinin kullanımı, etkisi ve bu taktiğe karşı alınabilecek olası önlemlerin yer aldığı detaylı bir raporu Fransız ordusuna sunmuştu. Ancak Fransızlar bu raporu önemsemediler (Alman ordusu tarafından zarfı açılmamış bir şekilde bulunmuştur). Maczek daha sonra, Müttefik zırhlı birlik komutanlarının en başarılılarından biri haline gelmiştir.

1940'daki Fransa Seferi sırasında, De Gaulle'nin 4üncü Zırhlı Tümeni ile İngiliz Seferi Güçlerinden, 1inci Ordu'nun Tank Tugayı'na ait birlikler, Alman kanatlarına yoklama saldırıları yaptılar. Aslında yaptıkları şey, ilerleyen zırhlı birlik hattının arkasını zorlamaktı. Hitler'in, Alman ilerleyişini durdurmasında bu bir etken olmuş olabilir. Bu tip saldırıların yanı sıra, Maxime Weygand'ın Hedgehog Taktiği, ileride Yıldırım Savaşı'na karşı koymak için kullanılacak temel taktikler oldular; derin oluşturulmuş savunma hatları, anti-tank silahlarına yoğunlaşma, düşman saldırısının kanatlarına güçlü direniş uygulama ve bunları takip eden merkezi bir karşı saldırı ile düşman ilerleyişini tamamen durdurma. Yarma harekatının kanatlarını tutmak, düşman hücumunu kanalize etmek için çok önemliydi. Ve kanatlarda doğru yerlere yerleştirilmiş topçular, düşmana ağır kayıplar verdirilmesini sağlıyordu. 1940 yılında Müttefiklerin bu stratejileri geliştirip uygulayacak yeterince deneyimleri yoktu, ki zaten Fransa ağır kayıplar vererek teslim olmak zorunda kalmıştı. Ancak sonraki Müttefik operasyonları şekillendirilmiş oldu. Kursk Savaşı'nda Kızıl Ordu, derinlikli savunma, geniş mayın tarlaları ve kanatlarda oluşturulan inatçı direniş ile bunun bir örneğini sergilemiştir. Bu sayede, Alman orduları ilerlemelerine rağmen, savaş güçlerini yitirmişlerdir. Mortain'de, 1944'ün Ağustos ayında, Amerikan ve Kanadalı birlikler sağlam bir savunma ve karşı saldırı ile Falaise'de oluşturulan açıklığı kapatmayı başardılar. Ardenlerde ise Bastogne, St Vith ve diğer yerlerde uygulanan hedgehog savunması, ardından Amerikan 3üncü Ordu'nun karşı saldırısı başarıya ulaşmıştır.

Bir Amerikan doktrini olan çok sayıda, hızlı tanksavar kullanımı pek uygulanmamıştır, çünkü 1944 yılında toplu haldeki Alman zırhlı saldırılarına pek rastlanmıyordu.

Bunun dışında, anti-tank ve uçaksavar türü silahları çokça kullanan bir rakibe karşı, Yıldırım Harekatı yetersiz kalmaktadır, özellikle de Yıldırım Taktiğini kullanan taraf yeterince hazırlık yapamamışsa. Bunun bir örneği, Yom Kippur Savaşı'nın başlarında görülebilir. RPG ve AT-3 Sagger füzelerini kullanan Mısırlı piyadeler, İsrail'e ağır tank kayıpları verdirmişlerdir. Ayrıca SA-6 Gainful füzeleri ile de İsrail Hava Kuvvetleri'ne muazzam kayıplar verdirilmiştir. Bu tip silahlara karşı İsrail'in doğru düzgün bir karşı önlemi bulunmuyordu. Ancak radikal bir doktrinsel ve taktiksel değişiklikten sonra İsrailliler, Mısır hatlarını yarıp savaşı kazanabildiler.

Lojistik
Fransa ve Polonya gibi hızlı seferlerde etkili olmasına rağmen, sonraki yıllarda Almanya, Yıldırım Savaşı'nı yeterince destekleyemedi. Yıldırım Savaşı'nın doğası gereği, bu taktiği uygulayan birlikler, ikmal hattının aşırı uzamasına neden olurlar. Doğu Cephesi'nde Sovyetlerin yaptığı gibi, zaman kazanmak ve yeniden organize olmak için topraklarından ödün verebilen kararlı rakipler karşısında bu strateji tamamen yenilebilir durumdadır. Tank ve vasıta üretimi Almanya için sürekli bir sorun olmuştur, öyle ki savaşın ilerleyen yıllarında pek çok Panzer "tümeni"nde en fazla birkaç düzine tank bulunuyordu. Savaşın sonlarına doğru, Anglo-Amerikan stratejik bombardımanları ve ablukaları nedeniyle, Almanya yakıt ve cephane sıkıntısı çekmeye de başlamıştı. Luftwaffe avcı uçaklarının üretimi devam etmiş olsa da, yakıt yetersizliği nedeniyle uçaklar havalanamamıştır. Kalan yakıtların tamamı panzer tümenlerine gönderiliyordu ki onlar bile normal bir şekilde hareket edemiyorlardı. Amerika Birleşik Devletleri Ordusu tarafından ele geçirilen Tiger tanklarının yarısından fazlası, yakıtları bittiği için terkedilmiş durumda idiler.[1]




Blitzkrieg "The Lightning War" (English)
The foundation of mobile warfare has its roots in Ancient and Medieval World. The German Army late in World War I initially developed basic tactics that eventually evolved into modern mobile warfare. Germans developed those tactics in an attempt to overcome the static trench warfare on the Western Front. Elite "Sturmtruppen" (Stormtroops) infantry units were created to attack enemy positions using the momentum of speed and suprise but eventually failed because of the lack of mobility and support needed in order to continue advancing further into enemy controlled territory. During 1920s, British military philosophers Captain Sir Basil Liddell Hart, General J.F.C. Fuller and General Martell further developed tactics of mobile warfare. They all postulated that tanks could not only seize ground by brute strength, but could also be the central factor in a new strategy of warfare. If moved rapidly enough, concentrations of tanks could smash through enemy lines and into the enemy's rear, destroying supplies and artillery positions and decreasing the enemy's will to resist. All of them found tank to be an ultimate weapon able to penetrate deep into enemy territory while followed by infantry and supported by artillery and airforce. In late 1920s and early 1930s, Charles De Gaulle, Hans von Seekt, Heinz Guderian and many others became interested in the concept of mobile warfare and tried to implement it in an organizational structure of their armies. Heinz Guderian organized Panzers into self-contained Panzer Divisions working with the close support of infantry, motorized infantry, artillery and airforce. From 1933 to 1939, Germany was on a quest to fully mechanize their army for an upcoming conflict.

German High Command used Spanish Civil War (1936-38) as a testing ground for newly developed tactics, which proved to be a formidable combination of land and air action. In September of 1939, Germany invaded Poland using mechanized ground force (Wehrmacht) working with the close support of the airforce (Luftwaffe) to breakthrough and penetrate deep behind Polish lines of defense - Polish Campaign (Fall Weiss). This combined use of mobile units and air power was possible by the extensive use of radio and communication network. It was soon known as Blitzkrieg - Lightning War. In May of 1940, during the invasion of the Low Countries and France, the Germans once again used same tactics (including the use of Fallschirmjaeger - paratroops) to shock and disorganize the defenders. From October of 1940 to March of 1941, Germans conquered Balkans using the same proven tactics. When in June of 1941, Germany invaded Russia, tactics of Blitzkrieg allowed them to reach the outskirts of Moscow in December of 1941. Tactics of Blitzkrieg were also implemented with great success by Erwin Rommel in North Africa (1941-1943). Since late 1942, outnumbered German Army was fighting a defensive war on two fronts and was unable to launch any major offensives with exception of Kursk (June of 1943) and Ardennes (December of 1944) offensive. Overall, tactics of Blitzkrieg were the main contributor of early German victories (1939-1942), when German supply base and logistics were able to maintain the speed of the advancing units. This was not the case on the Eastern Front and in the North Africa, when limited German supply base and logistics were unable to cope with transportation and weather conditions decreasing effectivness of German attacks and armed forces in general.

At the same time, potential of Blitzkrieg and related tactics was fully appreciated by the Allies, who implemented its tactics on all fronts. US Army General George Patton used Blitzkrieg and mobile warfare tactics in his European operations of 1944. After World War II, tactics of Blitzkrieg and mobile warfare developed by the Germans were used by Israeli forces during their numerous conflicts with the Arab Nations as well as by American forces during the Operation Desert Storm.

Overall, tactics of Blitzkrieg are based on coordinated, concentrated and precise air and land attacks to provide a rapid and powerful punch through the enemy lines in order to eventually encircle the enemy and/or capture strategic position. Important factor behind mobile warfare was communication between the HQ and field units and vice-versa, as well as prepared starting points along with supply base and logistics to maintain the speed of the initial attack. Although, it is often forgotten that suprise was also very important to the success of Blitzkrieg and that is why Germany never declared war on any country that it attacked. The revolutionary tactics of Blitzkrieg and mobile warfare developed during World War II formed a base for future development of weaponry and warfare.[7]




The Concept of Blitzkrieg
Airforce attacks enemy front-line and rear positions, main roads, airfields and communication centers. At the same time infantry attacks on the entire frontline (or at least at main places) and engages enemy. This restrains the enemy from knowing where the main force will attack and makes it impossible to prepare any defenses.
Concentrated tank units breakthrough main lines of defense and advance deeper into enemy territory, while following mechanized units pursuit and engage defenders preventing them from establishing defensive postions. Infantry continues to engage enemy to misinform and keep enemy forces from withdrawing and establishing effective defense.
Infantry and other support units attack enemy flanks in order to link up with other groups to complete the attack and eventually encircle the enemy and/or capture strategic position.
Mechanized groups spearhead deeper into the enemy territory outflanking the enemy positions and paralyzing the rear preventing withdrawing troops and defenders from establishing effective defensive positions.
Main force links up with other units encircling and cutting off the enemy.[7]
Was "Blitzkrieg" New?
"Blitzkrieg" was not new. The Germans "did not invent something called "Blitzkrieg" in the 1920s and 1930s". Rather the German concept of wars of movement stem from the examples of Prussia and the German wars of unification. The attempt to repeat the success of these deliberate, quick, and lively wars in the Schlieffen plan of 1914 failed. The ensuing Stellungskrieg had bled the German Army white. The appearance of the aircraft and tank in the First World War, often hailed as a revolution in military affairs (RMA), offered the German military a chance to get back to the traditional war of movement as practiced by Moltke the Elder. The so called "Blitzkrieg" campaigns of 1939 – circa, 1942, were well within that operational context.

The German army at the outbreak of war had no radically new theory of war called Blitzkrieg or called anything else. In essence the operational thinking of the German army had changed surprisingly little since the First World War, indeed since the late 19th century. Nor, for that matter, had German strategic thinking changed. The Germans had always had a marked preference for short, decisive campaigns. It was just that they could not generaily manage to achieve short-order victories in First World War conditions. What made the difference, transforming the stalemate of the First World War into tremendous initial operational and strategic success in the Second, was partly the employment of a relatively small number of mechanized divisions, most importantly the Panzer divisions, and the support of an exceptionally powerful air force.[8]

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Yıldırım Savaşı Doktrini (The Lightning War, Blitzkrieg Doctrine)
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Nikson Doktrini (Guam Doktrini, Nixon Doctrine)
» Yıldırım Orduları Grubu
» Esnek Karşılık Doktrini (Flexible Response Doctrine)
» Sinatra Doktrini (Sinatra Doctrine)
» Drago Doktrini (Drago Doctrine)

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Bilgi Köşesi :: Tarih-
Buraya geçin: